İstanbul’dan Paris’e gelin geldi, hemen dil öğrenip, çocuklarını yetiştirdi. Çiçeği burnunda bir gelinken, Paris’te yaşayan eşiyle 1974 yılında Fransa’ya gelen Cevahir Diker hanım yarım asırdan fazla bir süredir bu ülkede yaşıyor. Paris’e gelir gelmez Fransızca kursuna giden Cevahir Diker, 3 çocuğuyla da sıkı sıkıya ilgilenip diplomalarını almalarını sağladı. Cevahir hanım, iki ülkenin de vatandaşı ama her iki ülkede de kendini yabancı görüyor. “Fransa’da yabancı görülüyorum, Türkiye’de yabancı gözüyle bakılıyorum. Ama iki ülkeyi de seviyorum” diyen Cevahir Diker, ikisinden de vazgeçemediğini söylüyor.
Türkiye’de evlenip, Paris’te yaşayan eşinin yanına giden Cevahir Diker, 1974’ten bu yana Fransa’da hayatını sürdürüyor. Cevahir hanım, Paris’e ilk geldiği zamanlar neler yaşadığını ve hatıralarını okuyucularımız için anlattı.
Tansu Sarıtaylı- Cevahir hanım siz de Fransa’da 50 yılı aşkın süredir yaşayanlardan birisisiniz. Her ne kadar yaşınızı göstermeseniz de yarım asırlık bir ömür Paris’te geçmiş. Buraya, gelişinizi anlatır mısınız?
Cevahir Diker- Eşim Paris’te yaşıyordu. 10 Şubat 1974’te evlendik, 23 Şubat’ta eşimle birlikte Paris’e geldik.
Tansu Sarıtaylı- Eşinizin hikayesini öğrendik. Peki siz de eşiniz gibi trenle mi geldiniz?
Cevahir Diker- Hayır. Ben şanslıydım. Evlendikten sonra eşimle birlikte uçakla geldik.
Tansu Sarıtaylı- Demek ki size torpil yapmışlar.
Cevahir Diker- Evet eşim, ilk seferinde Paris’e trenle gitmiş. Anlatır, 3 gün üç gece yolculuk yapmışlar.
Tansu Sarıtaylı- Peki Cevahir hanım, Paris’e geldiğiniz zaman şaşırdınız mı? Gerçi büyükşehirden gidiyordunuz ama sonuçta farklı bir kent. Alışmak zor geldi mi?
Cevahir Diker- Hiç zorlanmadım. Paris çok güzel bir şehirdi. Yanımda kenti bilen eşim vardı. Eşimin arkadaşları ve komşularımız vardı. Fransız komşularımızla komşuluk yaptık. İngilizce hocası Serge Michel adında eşi mali müşavir olan bir arkadaşları. Bizi çok güzel karşıladılar, havaalanından aldılar. Paris’teki dört odalı eve gelin olarak geldim. Zaten çok güzel ve şanslıydım. Benim daha ilk yıllarda hep Fransız arkadaşlarım, Fransız komşularım oldu. Yabancılık çekmedim. Hiç zorluk yaşamadım desem yalan olmaz.
Tansu Sarıtaylı- Aynı soruyu çok kişiye sordum, size de sormak istiyorum. Paris’e geldiğiniz zaman Türkiye’de neyin özlemini çektiniz?
Cevahir Diker- Paris’te pek fazla özlem çekmedim diyebilirim. Sadece ailemi özledim.
Tansu Sarıtaylı- Peki Türk gıda maddeleri ve ürünleri gibi yiyeceklere özlem duymadınız mı?
Cevahir Diker- Cadet semtinde Türkiye’den gelmiş bir Ermeni bakkal vardı. Türk ürünleri satıyordu. Alış verişi oradan yapıyorduk. Eşim de canımızın çektiği yiyecekleri buluyordu.
Tansu Sarıtaylı- Fransız mağazalarına alışverişe gittiğiniz oluyor muydu? Kendi başınıza mağazalara gittiniz mi o zamanlar?
Cevahir Diker- Elbette oldu ama ben gelir gelmez bir ay sonra Fransızca öğrenmek için dil okulu Alliance Francais’e yazıldım. Aynı apartmandaki komşularımla, elimde sürekli sözlük olduğu halde konuşuyordum. Onlar da bana öğretiyorlardı. Bu şekilde pek zorluk çekmedim, bir sene sonra neredeyse iyi derecede konuşabiliyordum. Hatta etrafımdaki Türk arkadaşlarımın doktor muayenelerine veya çocuklarını okula yazdırmaya da tercüman olarak gittim.
Tansu Sarıtaylı- Peki Fransızlarla karşılaştığınızda sizi yabancı olarak gören oldu mu? Gerçi fizyonomik olarak pek yabancıyı andırmıyorsunuz ama böyle bir şey yaşadınız mı?
Cevahir Diker- Hiç olmadı. Hatta beni Alman veya Rus sanıp öyle hitap etmişlerdi. Türk olduğuma inanamayanlar da oldu. Bir gün bir Fransız “Türkler şöyle eşarp bağlar” diye tarif etmeye çalıştı. Hatta “Sen Türkiye’de böyle mi geziyorsun” dedi. “Tabi böyleyiz” deyince şaşırdılar, “İnanamadık” dediler. Ben de Türkiye’deki farklı farklı sosyo-kültürel durumları anlattım. Türkiye’nin laik bir ülke olduğundan bahsettim. Tabi bilmedikleri için Türkleri tanımıyorlar, tanıdıktan sonra da iyi dost oluyorlar.
TELEVİZYON İZLERKEN UYUMAYA GİTTİLER
Fransız komşularımla birçok ilginç anım var. İsterseniz birini anlatayım. Aynı apartmanda kapılarımızın karşılıklı olduğu komşumuz var, birbirimizde yemek yiyoruz. Birimizde müzik dinliyoruz, birimizde kahve içiyoruz. İkimizin de kapıları açık, film izliyoruz. Bir ara Serge Michel, eşiyle birlikte film izlerken “Biz yorgunuz yatacağız. Siz film bitince kapıyı çeker gidersiniz” dedi. Çok kötü oldum. Yani bizim toplumda böyle bir şey yok. Eşime “Bunlar bizi kovar gibi biz yatacağız siz izledikten sonra gidersiniz diyorlar” diye serzenişte bulundum. Alındım yani. Neyse fazla kalmadık bizde çektik kapıyı evimize girdik. Eşim bana “Aynısını ona yap bak bir şey demezler. Bu onların bizimle samimi olduğunu gösterir. Fransızlar böyledir. Samimi olduğu için öyle söylediler” diyerek durumu izah etti. 2-3 gün sonra onlar bize geldiler. Televizyon izlerken, ben de “Biz yorgunuz yatacağız. Siz film bitince gideceğiniz zaman kapıyı çekersiniz” dedim. Gittim yattım ama uyku tutmuyor. Acaba gittiler mi diye merak ediyorum. Gece film bitti ve öylece gittiler. Demek ki alınmamışlar.
YALNIZ YİYEMEYİNCE BİZE GELDİ
Başka bir gün de şöyle bir şey oldu: Michel, biftek pişirmiş, ama eşi evde olmadığı için yemeği aldı bize geldi. Elinde tabağı olduğu halde “Ben yalnız yemek yiyemiyorum, sizinle yiyebilir miyim” dedi. Hemen buyur ettik, biz de ikramda bulunduk. Böyle şeyler bizim alışkın olduğumuz şeyler değil, bizim Türk toplumunun kültürüne biraz aykırı gelmişti. Yani onlar sadece yemeğini almış geliyor, biraz egoist bir davranış gibi geliyor. Tabi o zamanlar tuhaf gelmişti.
Tansu Sarıtaylı- Cevahir hanım peki çocuklarınızın yetişmesinde zorlandığınız oldu mu?
Cevahir Diker- Hiç zorlanmadım desem yalan olur. Üç çocuğum var, onlarla sürekli ilgilendim, hem arkadaş oldum hem lisede, üniversitede bile takipçi oldum. Kızımla oğlum arasında bir yaş vardı. Onları büyütürken biraz zorlandım. Ama hepsi gayet iyi yetiştiler, iyi tahsil yaptılar. Onların Türkçe öğrenmesi için Türkçe kitaplar alıyorduk. İlkokulda Türkçe okuma yazmayı da öğrettim onlara. Hatta babaannesine, anneannesine mektuplar yazdılar. Hem Türkçe hem Fransızca. Tabi Fransızca’da üstünde nokta olan ö harfiyle ü harfi yok. Babaannesine mektup yazmış ama harfleri karıştırmış, “İnşallah babaanneciğim bu yaz hep birlikte oluruz” yerine ‘ölürüz’ yazmış. Onlara burada Türkçeyi öğretmekle yetinmedim. Türkiye’ye gittiğimizde hepsini ayırdım. Yani birini teyzeye, birini anneanneye, diğerini babaanneye götürdüm. Birbirlerinden ayrı oldukları zaman, bulundukları evde Türkçe konuşmak zorunda kalıyorlardı. Böylece Türkçeleri daha iyi hale geldi.
Tansu Sarıtaylı- Peki çocuklarınızın Türkiye’ye bakışları nasıl Cevahir hanım?
Cevahir Diker- Türkiye’yi çok seviyorlar, Çok milliyetçiler. Ülkemiz için gayet iyi şeyler düşünürler. Tabi Fransa’da doğdular, Fransa’da tahsil yaptılar. Bizim gibi iki tarafa da adapte oldular.
Tansu Sarıtaylı- Çocuklarınız bir gün gelip Türkiye’ye yerleşmeyi düşünürler mi?
Cevahir Diker- Fransa’da doğup büyüyen ve orada yaşayan çocuklarımın bir tanesi Türkiye’ye döndü. Çünkü eşi İstanbul’da yaşıyordu, haliyle Türkiye’ye gitti. Diğer çocuklarım Paris’te. Fransızla evliler. Türkle evlenen çocuğum ara sıra Fransa’yı özlediğini söylüyor. Özlemesi de normal, çünkü Fransa’da büyüdü.
Tansu Sarıtaylı- Peki Cevahir hanım, son yıllarda Fransızların Türklere bakışını nasıl gördüğünüzü sormak istiyorum. Buraya ilk geldiğiniz yıllar ev bugün arasında bir değişim var mı?
Cevahir Diker- Doğrusunu söylemem gerekirse ilk geldiğim zamanlar çok güzeldi. Bizim toplum saygı görüyordu. Ailemiz adına konuşacak olursak yine aynı saygıyı görüyoruz. Ama etraftan duyduklarımız iç açıcı değil, daha farklı. Sonraki yıllarda Türk nüfusu arttı, bazen çok yanlış tanımlanıyorlar. Şimdi Türklere daha farklı gözle bakıyorlar, öyle görünüyor. Biraz ‘rasist’ oluyor gibi. Ama kendim için değişiklik görmüyorum. Ben hiçbir zaman ‘yabancı’ gibi hissetmedim.
Tansu Sarıtaylı- Normal tabi. Siz yabancılık çekmediniz, çünkü hızlı uyum sağladınız. Hatta dil bilen, uyum sağlamış biriyle evlenip Fransa’ya geldiniz. Anladığım kadarıyla bizim toplum uyum sağlamakta zorlanıyor ve sorunlar yaşanıyor. Bundan olabilir mi acaba, siz ne dersiniz?
Cevahir Diker- Evet ben de aynısını demek istiyorum. Yani pek uyum sağlayamıyorlar. Onlar o yüzden sorun yaşıyorlar. Yoksa biz dilimizi, dinimizi, milletimizi gizlemiyoruz. Biz aile olarak Fransızcayı öğrendik, Fransız komşularımız, arkadaşlarımız oldu, o tür sorunlarla karşılaşmadık.
Tansu Sarıtaylı- Türkiye’ye tatile gidiyorsunuz. Akrabalarınızı ve dostlarınız ziyaret ediyorsunuz. Türkiye’yi geziyorsunuz. Peki bu arada sizi yabancı olarak görüyorlar mı?
Cevahir Diker- İstanbul’da normal ama yabancı ülkeden geldiğimiz hissediliyor gibi geliyor. Yani Paris’te daha rahat hareket edebiliyorum, fakat Türkiye’de aynı şeyi düşünemiyorum. Türkiye, ülkemiz çok güzel ama kendimi biraz yabancı hissediyorum. Türkiye’de alış veriş yaptığınız zaman mecburen konuşuyorsunuz ve hemen anlıyorlar. Yabancı gibi bir aksan da yok ama başka bir ülkeden geldiğimizi anlıyorlar. Ayrıca biz Türkiye’de gezerken her yer itam keşfedemiyoruz. Yani çekiniyoruz. Buradakiler daha uyanık, girişken hareket ediyor. Bizim çekimser hareket etmemizden de kaynaklanıyor olabilir.
Tansu Sarıtaylı- Peki Cevahir hanım, bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Benim sormayı unuttuğum veya sizin söylemek istediğiniz bir şey varsa ekleyin lütfen. Ayrıca Fransa’daki veya Türkiye’de Türklere bir mesajınız varsa buradan dile getirebilirsiniz.
Cevahir Diker- Yaşadığım bazı şeyleri anlatarak mesajımı vermiş olayım. Üçüncü çocuğum doğduğunda henüz bebekken sürücü ehliyeti almak amacıyla direksiyon dersine gidiyordum. Derse bebekle gidiyordum, bebeğimi de arka koltukta emziriyordum. Bunun gibi bazı zorluklar yaşadım. Hani çocuğunu bırakacak bir akraban yok, ehliyet kursuna bile onunla gitmek zorundasın. Her yere çocuklarımla gittim. Onları okula götürdüm. Onlarla hep arkadaş oldum.
Çocuklarımla sürekli ilgilenmeye ve zaman zaman onları takip etmeye gayret ettim. Kızım lisedeyken bir gün onu takip etmeye karar verdim. Çünkü okul çıkışı kimlerle görüşüyor, nerede takılıyor bilmekte fayda var. Muhtemel bazı problemleri önlemek için etkili bir yöntem. Peruk taktım ve değişik siyah bir kıyafet giydim. Metroyla okulun bulunduğu yere gittim. Çıkışını bekleyip kimlerle görüştüğünü izledim. Bir ara sigara içtiğini gördüm. Bir şey demedim. Aynı metroda eve birlikte döndük. Bir gün ona “Kızım, liseye gidiyorsun, henüz daha çok gençsin. Kendine kötülük etme, sigara içme, sağlıklı bir şey değil. İleride okullarını tamamlayıp yetişkin biri olduğunda tercin edersen içebilirsin. Şu anda içmeni istemiyorum. Gün gelir belki karşılıklı da içeriz” dedim. “Tamam anne, ben bir tane içmiştim” dedi. Daha da içtiğini görmedim.
Birkaç yıl sonra lise diplomasını aldı. Ben üç çocuğumu da alıp İstanbul’a tatile geldim. Eşim işleri dolayısıyla Paris’te kalmıştı. İstanbul’daki Marmara Oteli’ne gittik. En üst kattaki müzikli bölümde oturduk. Onlara “Hepiniz diplomalarınızı aldınız. Çok güzel bir sonuca ulaştınız. Bu akşam ben anneniz değilim, sizin arkadaşınızım. Bu akşam burada içki de içebilirsiniz sigara da içebilirsiniz” dedim ve sigara ikram ettim. Kızım bir tane aldı, oğlum kardeşine (ben anlamayayım diye) İngilizce olarak bir şey söyledi. Tabi sonra anlattılar. Kardeşine “Sakın alma, annem bizi sınıyor” demiş. Kızım sigarayı aldıktan sonra “Anne, içtim ama bir şey anlamadım o sigaradan” dedi. Hatta kızım, “Anne o gün geldi mi” diye o eski anıyı da hatırlattı. Evet dedim. Ben cin tonik alıyorum siz ne içerseniz söyleyin dedim. Küçüğü zaten meyve suyu aldı, diğerleri de bir bira almıştı. Bu şekilde bir hatıramız olmuştu çocuklarımla. Kızım o zaman üniversiteye gidiyordu. Çocuklarımla hep samimi konuştum. Onlar da buna uygun hareket ettiler.
Tansu Sarıtaylı- Çocukların başarılı olmaları için vermiş olduğunuz mesaj gerçekten çok etkileyici. Bir anne olarak gerektiğinde arkadaş gibi davranıp onlara doğru yolu göstermişsiniz. Çünkü yabancı bir ülkede çocukları yetiştirmek çok daha zor.
Cevahir Diker- Evet, sürekli ilgilenmek ve biraz da takip etmek lazım. Anneye ve babaya çok iş düşüyor.
Tansu Sarıtaylı- Peki efendim teşekkür ederim ağzınıza sağlık.
Cevahir Diker- Rica ederim ben çok teşekkür ederim.