FRANSA’DA YARIM ASIRDIR YAŞAYAN TÜRKLERDEN / HİLDA OKTAR

70
15 Mart 2025 tarihinde Tansu Sarıtaylı tarafından eklendi

Türkiye’den 3 yaşında Paris’e geldi Zeki Müren’in şarkılarıyla Türkçe’yi öğrendi. Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajlarımızı sürdürüyoruz. Bugün 1967 yılında henüz 3 yaşındayken Fransa’ya gelen Hilda Oktar hanımla röportaj yaptık. Ermeni kökenli olan, Türk ve Fransız vatandaşlığına sahip Hilda hanım “Türkiye benim ülkem, Türkiye’den kopamam” diyor.

Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajımızı sürdürüyoruz. Bugün de Fransa’ya küçük yaşta gelen

Hilda Oktar ile birlikteyiz. Şimdi kendileri Fransa’daki yaşantısını özetleyecek.

Tansu Sarıtaylı- Hilda hanım, Fransa’ya ne zaman ve nasıl geldiniz?

Hilda Oktar- Ailemle 1967 yılında geldik. İstanbul Sirkeci’den trene bindik üç gün üç gece yolculuk sonrası Paris’in Lyon Tren Garı’na indik. O zaman 3 yaşındaydım. Ama trene bindiğimizi hâlâ hatırlıyorum. Bizi uğurlayan dedem, Türkiye’den ayrılışımıza çok üzülüyordu. O zaman dedemin o üzüntüsü aklımda kaldı.

Tansu Sarıtaylı- Hilda hanım Fransa’ya küçük yaşta gelmişsiniz ama çok güzel Türkçe konuşuyorsunuz. Bunu nasıl başardınız?

Hilda Oktar- Biz evimizde hep Türkçe konuştuk. Annem babam Türk müziği dinlerdi. Yani Zeki Müren’in şarkılarıyla büyüdüm. Türkçe konuşmak çok hoşuma gidiyor. Bir lisan bir insandır ve köklerimizi unutmamak çok önemlidir. Maalesef çocuklarıma da öğretmek isterdim ama hayat meşgalesi içinde vakit bulamadığım için pek öğretemedim.

Tansu Sarıtaylı- Evde yalnız siz mi Türkçe konuşuyorsunuz?

Hilda Oktar- Annemle konuşuruz, anneme ben bakıyorum, ben ilgileniyorum, hâlâ Türkçe konuşuyoruz. Türkçe konuşmayı çok seviyorum.

Tansu Sarıtaylı- Hilda hanım, babanızın mesleği neydi, burada ne işle meşgul oldu?

Hilda Oktar- Babam mimardı. Fakat kendi mesleğini yapamadı.

Tansu Sarıtaylı- Babanız kendi mesleğini niye yapamadı?

Hilda Oktar- Babam Fransızca bilmediği için mimarlık mesleğini yapamadı. Hep fabrikalarda işçi olarak çalışmak zorunda kaldı.

Tansu Sarıtaylı- Peki aileniz maddi olarak zorlandı mı Hilda hanım?

Hilda Oktar- Evet. Annem, babam, ablam ve ben Fransa’ya hep birlikte gelmiştik. Sonra Paris’teyken kız kardeşim doğdu. Bir takım zorluklar çektik. Babam mimarlık mesleğini yapamadığı için fabrikalarda işçi olarak çalıştı. Evde küçük çocuklar olduğu için de annem çalışamadı. Dolayısıyla annem babam bir hayli zorlandıklarını söylerlerdi. Zor günler işte, ama gelmişiz buraya, yapacak bir şey yok, o zorluklara katlanıldı.

Tansu Sarıtaylı- Çok küçük yaşta Fransa’ya gelmişsiniz. Türkiye’de olup da burada özlemini çektiğiniz şeyler oldu mu?

Hilda Oktar- Çok iyi hatırlıyorum, benim köküm esas Ermeni’dir, ancak ne kadar Ermeni olsam da Türkiye’nin yemeklerini, peynirlerini hatırlıyorum. Babam hafta sonu rakı içerdi, balık yerdik. Burada denizi özlediğimi de hatırlıyorum. Babam burada araba aldığında hafta sonu yazın bizi gezdirirdi. Mesela Deauville şehrine giderdik, çünkü orada deniz var. Türkiye’nin çok şeyini özlerdik, yufkası olsun, börekleri olsun hepsi aklımda. Zaten annem genelde çok güzel Türk yemekleri yapardı. Biz Fransız yemeklerine çok daha sonra büyüdüğümüz zaman alıştık.

Tansu Sarıtaylı- Peki alışverişler zor oluyor muydu?

Hilda Oktar- Çok iyi hatırlıyorum ki bir yer vardı oradan alışveriş yapardık. Türk kahvesi satan bir yer de vardı, annem oradan öğütülmüş Türk kahvesi alırdı, annem için o çok önemliydi. Kasap yoktu, meyve alacağız, karpuz yoktu Fransa’da. Fransızlar karpuzu bilmezlerdi. Babam özel olarak bir yerlere gider karpuz bulur getirirdi.

Tansu Sarıtaylı- O yıllarda Türk ürünleri satan Ermeni bakkallar varmış.

Hilda Oktar- Evet annem babam oraya da giderlerdi. Çünkü Fransızlar sonuçta bir takım şeyleri bizlerden öğrendiler, kendileri bilmezdi. Gülmeyin bana, ama zeytin yemesini bilmezlerdi. Dedim ya karpuz yoktu, nar yoktu. Ben 1960’lı yılların sonlarından bahsediyorum. 1980’lere kadar birtakım şeyler yoktu. Türkiye’de de 1980’de askeri darbe olmuştu. Sanırım 1982’de sivil hükümet kuruldu. Demek ki ben 17 yaşındaydım. O sene yazın tek başıma Türkiye’ye gitmiştim. O yıl Türkiye’de bir şey yoktu ve o zamanlar Türkiye’yi pek güzel görmüyordum. 1983’te tekrar Türkiye’ye gittim. Uçaktan indiğim zaman ne bileyim ilk defa annesiz babasız gidiyordum ve çok iyi hatırlıyorum ki uçaktan indiğimde nedenini bilmediğim bir şekilde ağlıyordum. Kendim de biliyordum ki bu toprak benim toprağım, sonuçta inanın diyorum ki bir ülkeyi terk etmek çok zor. Esas hasret, özlem bu zorluklar, bütün bunlar genç yaşta gittiğinizde belki kolaydır ama 30’undan sonra ve bir aileyle gidince ne kadar zordur? Annem ve babam için söylüyorum. Bir ülkeyi terk etmek çok zor. İnanın Türkiye’ye gittiğim zaman o insanların konuşmasını duymak o kadar hoşuma gidiyordu ki anlatamam. Paris’e döndüğüm zaman o konuşmaları arıyordum, kim Türkçe konuşuyorsa gidip onunla konuşmak çok hoşuma gidiyordu.

Tansu Sarıtaylı- Türkiye’de akrabalarınız var değil mi?

Hilda Oktar- Evet var, İstanbul Yeşilköy’de, Şişli’de, Bomanti’de akrabalarımız var. Hatta Anadolu yakasında da var. Biz büyük bir aileyiz baba tarafından ama anne tarafı o kadar kalabalık değil. Annemin bir kız kardeşi var, yani teyzem. O Ürdün’de bir doktorla evlendi, orada yaşıyor.

Tansu Sarıtaylı- Hilda hanım, Türkiye’ye sık sık gidip geliyor musunuz?

Hilda Oktar- Babamla biz küçükken iki sefer gittik. Babam bizi daha çok Avrupa’da gezdirmek istiyordu. Bakış açısı daha farklıydı. Kültürümüzün genişlemesini, farklı şeyler öğrenmemizi istiyordu. Onun için çok daha fazla Avrupa’yı gezdim. Türkiye’ye ondan sonra başladım. Türkiye’yi çok özlediğim için iş hayatımda da Türkiye ile çalışmayı tercih ettim. 20 sene Türkiye ile çalıştım.

Tansu Sarıtaylı- İş hayatında Türkiye’ye yönelik ne üzerine çalıştınız?

Hilda Oktar- Türkiye’den ticaret yaptım. Tekstil üzerine çalıştım. Tekstilin yanı sıra gümüş takı işi de yaptım. Bir takım değişik şeyler denedim. Aslında tekstili pek istemiyordum, zira bütün Ermeniler tekstil işi yapıyordu. Fakat ayağım, elim beni o işe götürdü. Buna karşılık çok memnunum. Denizli’de çalıştım. İş için Adana’ya gittim, İzmir’deki esnafla çalıştım. İstanbul’da iş için bayağı gezdim. Birçok fabrikayı gördüm. Çok güzel arkadaşlarım oldu ve hâlâ onlarla arkadaşlıklarıma devam ediyorum. Çok hoşuma gidiyor.

Tansu Sarıtaylı- Şimdi işi ticaret hayatını bıraktınız ve emeklisiniz. Bir gün Türkiye’ye dönüp orada yaşamayı düşünür müsünüz?

Hilda Oktar- Doğrusu çok isterim ama şu anda Fransa’nın durumu çok iyi değilse de Türkiye’nin durumu pek iç açıcı görünmüyor. Enflasyon olsun, politik problemler olsun biraz zor. Ama yine de bizim gibi insanlar kendi topraklarında farklı yaşarlar diye düşünüyorum. İnsanlar çocuklar da olunca hem orada hem burada yaşayayım diyor.

Tansu Sarıtaylı- Çocuklar Türkiye’ye gidip geliyorlar mı?

Hilda Oktar- Şu anda yok. Çünkü lisanı bilmiyorlar, daha evvel benimle gittiler. İzmir’e ve İstanbul’a gittiler. Benim ailem yazın İstanbul Adalar’da yaşıyor. Oralarda epey gezdiler. Ama şimdi kendi arkadaşlarıyla başka yerlere gidiyorlar. Tabi gençler başka yerleri tercih ediyor.

Tansu Sarıtaylı- Peki Hilda hanım, röportaj yaptığım bir çok kişiye de soruyorum, sizin Türkiye’de unutamadığınız bir anınız var mı?

Hilda Oktar- O kadar çok şey var ki… Ticaret yaptığım zamandan çok anım var, izninizle onlar bende kalsın. Ben Türkiye’deki arkadaşlarımı özlüyorum. Onlarla İzmir’de Alsancak’ta geçirdiğim vakitleri, o semtin küçük sokaklarında gezdiğim zamanları arıyorum. O sokaklarda insanlar bana çok yakın davrandılar, bana yardım ettiler. Çok güzel zamanları oralarda geçirdim. Onları özlüyorum, her fırsatta görüşmeye çalışıyorum.

Tansu Sarıtaylı- Hilda hanım, Türkçe konuşmayı unutmamanız ve Türkiye’ye bağlılığınız dostlarınızdan dolayı mı?

Hilda Oktar- Evet efendim. Ne ülkemi ne de oradaki güzel insan dostlarımı unutmak mümkün. Türk insanını daha sıcak kanlı ve sevecen buluyorum. Bunun etkisi bende çok büyük.

Tansu Sarıtaylı- Peki Türkiye’ye gittiğiniz zaman sizi üzen durumda oluyor mu?

Hilda Oktar- Evet. Maalesef çok şey duyuyorum ve çok üzücü durumlar görüyorum. Atatürk’ün kurduğu laik ülke rejimi ve Türk toplumuna birtakım şeyleri getirmesi sayesinde ülke insanının ilerlediğini görüyordum. Hatta bir şey hatırlıyorum, çok büyük bir ailenin evine gitmiştim ve şaşırmıştım. O kadar modernlerdi ki… Tabii bu 1990 yıllarındaydı. O kadar moderndi ki ben şaşırmıştım. Demiştim ki ben Paris’te bile böyle modern eve ve yaşama rastlamamıştım. Fakat şu anda görüyorum ki insanlar daha dikkatli olmak durumundalar. Geleceklerinden endişe ediyorlar, daha fazla korkuyorlar. Size Fransız okullarındaki değişimden da bahsedebilirim. Türkiye’deki Fransız okullarda şimdi Fransız değilseniz o okullara giremiyorsunuz. Aileden birisi tam Fransız olması lazım ki okula girebilsin. Amerikan okulları ya da İngiliz okulları da aynı politikayı uyguluyorlar. Bu da biraz üzücü oluyor.

Tansu Sarıtaylı- Peki Hilda hanım, Fransa’ya geldiğiniz için memnun musunuz?

Hilda Oktar- Şimdiye kadar memnundum. Ama şimdi görüyorum ki eğitim olsun politika olsun pek iyi durumda değil. Bu da beni çok üzüyor. Onun için pek memnun değilim. Şu anda Fransa’dan ilk geldiğimiz yıllara oranla eğitimde değişiklik oldu, ahlak da öyle. Eski yıllardakiyle alakası yok. Fransa’da durum pek parlak değil.

Tansu Sarıtaylı- Peki ilk geldiğiniz yıllarda burada Türk vatandaşları çok muydu?

Hilda Oktar- Çok fazla yoktu ve hepsi de çok kibar insanlardı, düzgün insanlardı. Ama şu anda diyebilirim ki çoğu burada siyaseti benimsemiş. Yani çoğu Türk AKP’ye oy veriyor, bu biraz şaşırtıcıdır. Çünkü Türkiye esas olarak Arap bir ülke değil, Türkiye her yönüyle modern ve açık bir ülkeydi, karışık modern bir ülkeydi. Onun için birtakım şeyleri anlamıyorum, anlatamıyorum. Tabi Türkiye’de yaşamadığım için ve son zamanlarda pek sık gitmediğim için anlamakta da biraz zorlanıyorum. Bazı konularda durumu çok değişik buluyorum.

Tansu Sarıtaylı- Peki Fransa’ya gelmeseydim, Türkiye’de kalsaydım daha bir iyi yerlere gelirdim diye bir düşünceniz oldu mu?

Hilda Oktar- Evet. Eminim. Zaten babam kültürlü bir insandı. O bizim muhakkak iyi okullara gönderirdi, iyi bir eğitim alırdık. Fakat yurt dışına gittiğiniz zaman lisanı bilseniz bile, bir çocuğu nasıl yönetebilirsiniz? Birtakım şeyleri bilmiyorsunuz. O zorlukları anneniz babanız çekiyor. Hep sizi korumak istiyorlar ama o biraz zordur. Bizim geldiğimiz eski senelerden bahsediyorum. Tabi şimdi Fransa’daki Türk nüfusu epey fazla. İnsanlar başkalarıyla konuşabiliyor, birbirlerine yardımcı olabiliyor. O senelerde bu imkanlar pek yoktu.

Tansu Sarıtaylı- Peki Hilda hanım, bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Benim sormayı unuttuğum veya sizin söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?

Hilda Oktar- Yok. Ben çok memnun oldum. Size konuşmaktan, bunları anlatmaktan epey mutlu oldum. Tabi birtakım insanların farklı görüşleri olabilir. Benim hem Türk, hem Ermeni, hem Fransız olarak farklı görüşlerim var. Bizler eski jenerasyondan, eski kuşaktan olduğumuz için de öyle. İnşallah bir şeyleri yeteri kadar anlatabilmişimdir.
Bu arada Zek Müren’den bahsettim. Biz yıllardır evimizde onun ve bazı Türk sanatçıların şarkılarını dinliyoruz. Ben Türk müziğini çok severim. Annemden babamdan o eski şarkıları çok duydum. Onun için Türk müziği yaban ülkelerde yaşama ümidimiz.

Tansu Sarıtaylı- Hilda hanım bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

Hilda Oktar- Hiç olur mu siz bana zaman ayırıp beni dilediğiniz için ben çok çok teşekkür ederim.

Kategori Tag

Yorumunuzu Ekleyin

E-mail adresiniz yayınlanmayacak.