Türkiye’de okurken De Gaulle bursuyla Fransa’ya geldi. Yüksekokul kurdu. Binlerce mühendis yetiştirdi. Türk gençlerine, “Hem okuyun hem çalışın” dedi. Yüksekokul mu, üniversite mi seçiminin önemini anlattı. Türk çocuklarının zeki olduğunu her fırsatta belirtip savundu 1969 yılında geldiği Fransa’da yaşamını sürdürüyor Nesim Fintz
Burslu geldiği Fransa’da yüksekokul kuran Nesim Fintz, zeki Türk çocuklarının potansiyelinin harcanmaması gerektiğine dikkat çekti. Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajlara devam ediyoruz. Bu seferki konuğumuz eğitim alanında ismini altın harflerle yazdıran Nesim Fintz. De Gaulle bursuyla Fransa’ya gelip yüksekokul kuran Nesim bey, Türk gençlerine, “Hem okuyun hem çalışın” dedi ve binlerce mühendis yetiştirdi.
Tansu Sarıtaylı- Fransa’ya ne zaman geldiniz?
Nesim Fintz- Fransa’ya Kasım 1969’da geldim. Galatasaray Lisesi’nde okurken General Charles de Gaulle, Türkiye’yi ziyaret etti. İstanbul’a geldiğinde Galatasaray Lisesi’nden dört öğrenci arkadaşımıza Fransa’da okumaları için burs verdi. Bunlardan ikisi fen talebesi, ikisi de edebiyat öğrencisiydi. Ben de o grupta fen öğrencisi olarak Fransa’ya De Gaulle bursuyla geldim.
Tansu Sarıtaylı- Okumak için gelmişsiniz. Peki buraya geldiğinizde zorlandınız mı?
Nesim Fintz- Zorlandım. Enteresan bir hikaye anlatayım size. 1969 kasım ayında geldiğimde tabi benim ailem zengin değildi, ben de burslu talebe olarak gelmiştim. Cebimde havalimanından Paris’in merkezine gidebilecek kadar param yoktu. Bir çözüm bulmam lazımdı. Havalimanındaki polislerden rica ettim, şöyle burslu öğrenciyim diye durumumu anlattım. Elimde de burslu öğrenci olduğumu gösteren bir telgraf vardı, onu gösterdim. Paris’teki Uluslararası Öğrenci Okulu’nun olduğu yere kadar gidecek para istedim. Adamcağızın biri sağolsun bana tam 200 Frank para verdi. 200 Frank ile bir gecelik otel parasın ödedim ve ertesi sabah bizi kabul eden okula gittim. Görevli kadına yaşadıklarımı anlatınca inanmadı “Bravo, nasıl alabilmişsin” dedi. Dikkatinizi çekerim, havaalanında Fransa’nın burslu öğrenciler için bir müracaat kontuarı vardır. Ben naçizane düşündüm ki bizim gibi öğrenciler sorun yaşamasın diye oraya böyle bir görevli masası koydular. Tabi ertesi gün oraya tekrar geldim ve aldığım borç parayı ödedim.
Tansu Sarıtaylı- Gerçekten ilginç bir olay bu. Peki Nesim bey, Fransa’ya ilk geldiğiniz zaman burada bulamadığınız ve özlemini çektiğiniz bir şey oldu mu?
Nesim Fintz- Tabi. Enteresandır biz Fransa’ya geldiğimizde bizi Fransa’nın Limoges kentine gönderdiler. Fakat orası daha da fena bir yerdi. Yani Paris olsa hemen her şeyi bulursun. Fakat Limoges kentinde hiçbir şey bulamazsın. Sene 1969, Limoges şehrinde belki bir iki tane Türk vardı belki yoktu. Türkiye’deki yemeklerin hiçbirini burada yemedik. Üniversite restoranında ne varsa onu yemek zorundaydık.
Okulda başarılı olduktan sonra yazın hemen İstanbul’a döndüm. Tabi başarılı olduğum için ertesi sene Paris’te Fen Lisesi’ne girebildim.
Tansu Sarıtaylı- Fransızların o yıllarda Türklere bakışı nasıldı Nesim bey?
Nesim Fintz- Vallahi Fransızlar o yıllarda Türkleri tanımıyorlardı. Ondan sonra tevazunun içine sıçıyoruz ! O zamanlar bizler de kaliteli adamlardık. Türk deyince bizim gibi kaliteli insanları görüyorlardı.
Başka bir ilginç anımı anlatayım: Bizim kaldığımız üniversite yurdunda koridorda bir telefon vardı. Aynı yurtta kalan Fra8nsız kıza dedim ki “Ya bu ne işe yarar, bomba mıdır nedir?” Kız bana “Aaa bu bir telefondur” dedi. Ben de “Öyle mi ya sen nasıl düşünebilirsin ki İstanbul gibi bir şehirde telefon olmasın. Bu kadar aptal olur mu insan” dedim. Yani o şekildeydi görüşleri.
Tansu Sarıtaylı- Peki Nesim bey, yıllar geçti, şimdi Fransızların Türklere bakışı nasıl sizce?
Nesim Fintz- Şimdiki bakışları çok değişik. Değişmesinin sebebini de söyleyeyim: Bizim vatandaşlarımızın soğu entegre olmak istemiyor. Asimile olsunlar demiyorum. İkisinin farklı olduğunu düşünüyorum. Fakat insanlarımızın buraya entegre olmamasına üzülüyorum. Kötü yaşıyorlar. Bunun yanı sıra ‘islamofobi’ demek istemiyorum o ifadeyi pek tutmuyorum ama Müslümanlara karşı bir ‘sevgisizlik’ var diyeyim. Yüzde 99’u Müslüman olan bir memleketin insanına onlar da fazla sempatiyle bakmıyorlar. Yalnız buradan Türkiye’ye gitmiş bir kısım insanı veya Türk dostu olan insanları ayrı tutmak lazım. Onlar sevgi ve arkadaşlık ruhuyla bakıyorlar.
Tansu Sarıtaylı- Peki okul bittikten sonra siz Türkiye’ye dönmek yirene Fransa’da kalmayı mı tercih ettiniz?
Nesim Fintz- Doğru. Sebebini de şöyle açıklayayım: Aldığım eğitim sayesinde Fransa’da hakikaten çok güzel, profesyonel hayat kurabildim.
Kusura bakmayın Galatasaraylılar pek mütevazı değildir diyeceksiniz ama esasında bugün Fransa’daki yüksek öğrenim alanında bilgisi olan hemen hemen ilk 10 kişiden biriyim. Yani yüksek mühendislik üretim merkezi kurucusu olarak bunun gereğini yaptık. Günümüzde Fransa’da üst düzey görev yapan binlerce matematik, bilgisayar, inşaat ve biyoteknoloji kimya mühendisleri benim kurduğum yüksek okulun diplomasına sahip.
Benim altı yaşındayken İstanbul Ortaköy’deki Feriye Sarayı’nda Galatasaray Lisesi İlkokulu’nda başlayan eğitim hayatım, 1968 yılında Fransa Cumhurbaşkanı De Gaulle’ün okulumuzu ziyaret etmesiyle değişti. De Gaulle adına ihdas edilen bursla Fransa’ya adım attım. 1975 yılında ESSEC Business School’dan mezun oldum. Yüksek lisans derecesini matematik ve temel uygulamaları üzerinden aldım. Daha sonra akademik hayata geçtim ve yıllarca bir yüksek okulunun en tepe yöneticisi olarak görev yaptım.
Tansu Sarıtaylı- Evet Nesim bey, burada çok önemli faydaları olan bir okul kurdunuz. Onun hakkında daha fazla bilgi verebilir misiniz?
Nesim Fintz- 1983 senesinde Fransa’da bir vakıf yüksekokulu EISTI’yi (Ecole Internationale des Sciences du Traitement de l’Information) kurdum. Üç yıl sonra 1986’da Milli Eğitim Bakanlığı’nın izniyle yüksek mühendislik diploması vermeye başladı ve bugüne kadar bu okuldan tam beş bin yüksek mühendis mezun oldu.
2000 senesinde Fransız hükümeti, Şanghay Klasmanı’nına göre ülkenin üniversite sayısını artırmak için okulları birleştirmeye karar verdi. Çünkü Fransız üniversiteleri küçüktü ve bu klasmana giremiyordu. Üniversitelerin birleştirilmesinden sonra Initiative d’Excellence (Mükemmellik Girişimi) alındı. Biz EISTI olarak, bir devlet kurumu olan Cergy-Pontoise Üniversitesi’yle birleştik.
Tansu Sarıtaylı- Peki, Mükemmellik Girişimi’nden bahseder misiniz?
Nesim Fintz- Mükemmellik Girişimi’ni dört kişi gerçekleştirdik: Cergy Üniversitesi Rektörü François Germinet, Milli Eğitim eski Bakanı Jean-Michel Blanquer, şu anda Milli Eğitim Bakanlığı’nın en üst derecede memuru olan hanımefendi Anne-Sophie Barthez ve ben Nesim Fintz. Bu başarılı çalışma ile 123 milyon Euro yardım almaya hak kazandık. Her yıl bunun 19 milyon Euro’su veriliyor ve bu da bizim gelişmemize büyük fayda sağladı. 2022’de dünya üniversiteler sıralamasını yayınlayan dünya üniversiteler sıralamasını yayınlayan kuruluş THE (Times Higher Education) değerlendirmesine göre CY Cergy Paris Üniversitesi olarak genç üniversiteler (50 yaşından az olanlar) arasında dünyada 162’nci sıraya geldik. Bu azımsanmayacak bir başarı.
Tansu Sarıtaylı- Peki yüksekokulunuzun mezunları iş ve kariyer anlamında ne durumda?
Nesim Fintz- Biz başlangıçta matematik ve bilgisayar olmak üzere iki dalda yüksek mühendislik diploması veriyorduk. Şimdi bu dört dala çıktı ve inşaat ile biyoteknoloji kimya mühendisliği de eklendi.
Yıllar önce 250–260 mezun verirken yeni yazdığımız mükemmellik girişimi ile beş sene içinde yılda bin mezuna ulaşmayı hedefledik. Son iki senede okulumuza senede 960 öğrenci aldık ve bine geliyoruz.
Fransa’da üniversiteler, yüksek okullardan daha geride bir pozisyondadır. Nedeni de yüksekokulların profesyonel insanlar yetiştirmesidir. Bizim en büyük başarımız, okulumuzdan mezun olan herkes diplomasını almadan iş bulur. Bu nedenle de bu yüksekokullara girmek için önemli bir sınav hatta tam anlamıyla bir yarışma gerektirir.
Tansu Sarıtaylı- Peki bu okula öğrenci alımları nasıl yapılıyor?
Nesim Fintz- Bizim gibi okullara üç yoldan öğrenci girişi mümkündür. Biri bakalorya (olgunluk imtihanı) bizim öğrencilerimizin 550’si bu yolla gelir. Bunlar iki sene bizim üniversitemizde hazırlık okurlar. Diğeri, yüksek matematik ve özel matematik hazırlığını okumuş kişilerinin girdiği yarışmadan (sınavdan) da 250 kişi alırız. Bunun dışında üniversitede iki veya üç sene okuduktan sonra okula girilebiliyor. Bunun kontenjanı 200 kişi ve Fransa’da en çok adayın katıldığı bu CCINP sınavını hazırlayan kurumun yönetim kurulundayım. Bizim okulumuzda okuyanlar aynı zamanda bir sene fazla eğitim alarak işletme okullarına, mimari fakültelerine devam edip iki diploma da yapabiliyorlar… 17 yaşında bakalorya alan bir genç 23 yaşında mühendis olabiliyor.
Tansu Sarıtaylı- Fransa’nın eğitim sektöründe önemli görevler üstlenmiş değerli bir kişilik olduğunuz aşikar. Fransa’ya Türkiye’den gelmiş bir yabancı olmanıza rağmen bu görevler, başarınızdan olsa gerek değil mi?
Nesim Fintz- Tabii. Buradaki vakıf okullarının başkanlığını yaptım. Türkiye’deki Yükseköğretim Kurulu (YÖK) gibi Fransa’nın yükseköğrenim konseyinde yönetim kuruluna girdim. Bazı müsabakalarda yönetimde yer aldı. Yani meslek ve iş hayatımızda güzel bir yaşantımız oldu. Bu arada sürekli Türkiye’ye gittim geldim. Zamanında Maliye Bakanlığı’nın bilgisayara geçiş projesinde eksper (uzman??) olarak Ankara’da bulundum. Ayrıca Kültür Bakanlığı’nın otomasyon projesinde de çalıştım.
Tansu Sarıtaylı- Paris’te yaşasanız da Türkiye’ye katkılarınız olmuş. Hem eğitim alanında hem kültür alanında dokunuşlarınız var öyle değil mi?
Nesim Fintz- Benden istenildiği şekilde, bilgimi geldiğim ülkeme aktarmaya çalıştım. Bunu da zaman içinde seve seve yaptım.
Tansu Sarıtaylı- Bunca yıldır Paris’te yaşıyorsunuz. Kendinizi bir Türk gibi mi Fransız gibi mi hissediyorsunuz?
Nesim Fintz- Bu güzel bir soru. Pek hoşunuza gitmeyecektir ama ikisini de hissediyorum. Yani bence kültürlerin beraber olması insanı zenginleştirir. Benim çok fazla Fransız profesör arkadaşım var. Onlarla konuştuğum zaman “Ya siz çok fakir insanlarsınız. Benim gibi çifte kültürün çocukları değilsiniz” derdim.
İnanın bu çifte kültür bize çok şey öğretmiştir. Yeri gelmişken bir başka anımı da şöyle anlatayım: Brux diye bir computer (bilgisayar) şirketi vardı. Bu şirketin ‘higher education software library comit’ diye bir komitesi vardı. Yani yüksek öğrenimde yazılımlara bakan bir komite. Bu komite senede bir iki kez toplanırdı. Bir toplantı Avrupa kıtasında, ikinci toplantı Amerika kıtasında yapılırdı. Bunlardan birinde Brezilya’da Rio de Janeiro’dayız. Brezilya Eğitim Bakanı bizi yemeğe davet etti. Bize de saat tam 19.00’da hazır olun dediler. Tam vaktinde otelin lobisindeyiz, fakat çeyrek geçe bir telaş oldu. Başkanın asbaşkanı hanım birden telaşlandı. Ne olduğunu sordum, “Bizi almaya gelecek olan minibüs gelmedi, bakana geç kalacağız” dedi. “Senin korkun bu mu” dedim, hemen bir çözüm geliştirdim, Türkiye’deki gibi otelin dışına çıktık. Bir minibüsü durdurdum, şoföre kardeşim 10 dolar kazanmak ister misin dedim. Atladık hepimiz o minibüse bindik gittik. Bize ondan sonra minibüs hay cakır yaptılar??? Bu pratik zekayı ancak bir Türk çocuğunda görebilirsiniz. Yani İstanbul çocuğu öyle yapar değil mi?
Tansu Sarıtaylı- Türkiye’ye gidip geldiğinizde, yıllardır yurtdışında yaşadığınız için size farklı bir davranış oluyor mu? Gerçi sizin böyle bir şey yaşayacağınız sanmıyorum ama Almancı diye yanlış tavırlarla karşılaşıyor musunuz?
Nesim Fintz- Kimi vatandaşlarımızın böyle olumsuz şeyler yaşadığını duyuyoruz. Ama bana hiçbir şekilde olamaz. Ben oraya gittiğimde kendi arkadaşlarımla birlikte oluyorum. Çoğu arkadaşımız da Galatasaraylı. O camiaya hakikaten bağımlıyım. Sağ olsun 50. Mezuniyet yılındaki konuşmayı bana lütfettiler. O sene konuşmayı ben yaptım. Ayrıca Galatasaray’ın 150. yılını Fransa Senatosu’nda kutladık. O kutlamada da bana söz verdiler. Biz her yerde Galatasaray ile adeta beraber yaşıyoruz. Yani hangi şehirde olursan ol Galatasaray aşkı seninle beraber. Nereden gelmiş olursan ol bir Galatasaraylı olarak dışlanmazsın.
Tansu Sarıtaylı- Nesim bey hiç buraya gelmeseydim diye düşündüğünüz oldu mu? Gerçi burada çok yerinde bir konumunuz var ama insanın iç dünyası da ayrı bir alem.
Nesim Fintz- Ben hayatta yaptığım hiçbir şeye üzülmemişimdir. Geçenler geçti, hep ileriye bakmışımdır. Daima yaşama gülmüşümdür. Karşımdakilere de neşeyle baktım. Sağ olsunlar telefonda benimle konuşanlar bile “Sesini duydum daha rahatladım” derler.
Elbette yaptığım bazı hatalar oldu. Ama hiçbirini umursamıyorum. Geçen geçti. Onlar ayrı bir konu.
Tansu Sarıtaylı- Nesim bey, bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Sormayı unuttuğum veya eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Nesim Fintz- Şunu söyleyeyim canım kardeşim: Bildiğiniz üzere bizim yüksek mühendislik okulumuz Cergy-Pontoise’da epey kalabalık bir Türk toplumu var. Bana gelip fikir danışırlar. Çok çalıştığım konulardan biri de maalesef göçmen çocuklarının durumu, geleceği. Şöyle ki Türk çocuklarına siz gidin meslek lisesine kayıt yaptırın derler. Teknik nişe profesyonel yani normal lise tarafında ayrılır. Bu çocukları meslek lisesine yollarlar. Bu benim için hakikaten büyük bir sorundur. Ben bu adamlara giderim, hocalarla konuşurum “Bu çocuk kuvvetli bir çocuktur, sakın meslek lisesine yollamayın” derim.
Şimdi diyeceksin ki meslek lisesi o kadar kötü mü? Kötü değilse dezavantajlı değilse acaba hangi bakanın, hangi milletvekilin çocuğu meslek lisesine gitmiş? Onun için diyoruz ki gençlerimizi meslek lisesi yerine düz liselere yani normal liseye kaydettirin. Yani çocuklarımız teknisyen olacağına mühendis olsun. Hasta bakıcı olacağına doktor olsun. Daha üst seviyeye ulaşmak lazım. Bizim istediğimiz bu. Sakın otosansür yapmayın. Yani kendi kendinizi sansürlediğinizde, kısıtladığınızda başarılı olamazsınız.
Tansu Sarıtaylı- Sizin başarılarınızı biliyoruz Nesim bey. Burada bir özel okulunuz var değil mi?
Nesim Fintz- O vakıf okulu ama şimdi artık devlet okulu oldu. İnternetten girip ‘citech (ESN)’ yazarsanız görürsünüz.
Tansu Sarıtaylı- Evet, ben de onun için söyledim. Eğitime büyük katkılarınız var. Peki ilk geldiğiniz yıllardaki Türklerin eğitim durumuyla şimdiki eğitim durumu hakkında konuşmak ister misiniz?
Nesim Fintz- Meslek lisesi dışındaki normal okula gidenlerin eğitim seviyelerinde bariz bir gelişme görünüyor. İleriye gitmişlerdir. Türk toplumu istese daha iyisini yapar. Fakat hemen para kazanayım düşüncesi maalesef onları frenliyor. Yoksa bizim çocuklarımız çok zeki. Türkiye’den gelenler olsun burada doğanlar olsun muazzam başarılı, kuvvetli Türk akademisyenleri görebiliyoruz.
Tansu Sarıtaylı- Kıymetli zamanınızı aldık, teşekkür ederim Nesim bey.
Nesim Fintz- Rica ederim, ayağınıza sağlık.