Moda diploması almak için geldim 58 yıl geçti. Moda diploması için geldi ünlü markaların aranan ismi oldu. Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajlara devam ediyoruz. Şimdi sizlere 58 yıldır Fransa’da yaşayan ve Paris’in ünlü modaevlerine çalışmış olan Bekir Yenilmez’i tanıtacağız. Fransa’ya, moda diploması alıp Türkiye’de ‘Paris’ten diplomalı terzi’ olarak çalışmayı düşünen Bekir Yenilmez’in hayatı, en başta planladığı gibi seyretmedi. Yenilmez, nelerin nasıl değiştiğini, hayat hikayesini okurlarımız için anlattı.
Tansu Sarıtaylı- Bekir bey, Fransa’ya ne zaman geldiniz?
Bekir Yenilmez- Fransa’ya 1965 senesinde geldim. 1952’de terziliğe başlamıştım, 1962’de askerliğimi tamamladıktan sonra İzmir’de tanınmış terzilerden İbrahim Fidan beyin yanında birkaç yıl kalfa olarak çalıştım. Sonra bir bayramda Denizli’ye annemi babamı ziyarete gittiğimde, arkadaşlarım dükkan açalım diye teklifte bulundu. O gün bunu anneme anlattığım zaman annem o şekilde düşünmedi, bana iyi bir harçlık verdi ve beni İzmir’e gönderdi.
O zaman ustalarımıza karşı saygısızlık yapmamak çok önemliydi. İzmir’de ustamla konuştum, “Ben dükkan açmak istiyorum. Müsaade var mı ustam” dedim. Ustam bana “Oğlum gel otur yanıma” dedi. Bu ‘otur’ demesinden önce ustamla mesleki bir durumla ilgili bir şeyimiz oldu. Biz o zaman kalfalar olarak erkek ceketi dikerdik, fakat ceketin kolunu usta takardı. Ceketi hazırlayıp bitirdim, ustama verdim, ustam da kolu taktı ve “Oğlum bu bitti” dedi. Ceketi alıp koluna baktım, “Ustacım bu kol almamış” diyerek ceketi kucağına attım. Bu, mesleki olarak saygısızlık değildi ama meslek dışında olsaydı o yaptığım büyük saygısızlık olurdu. Ustam bana güvendiği için o günkü konuşmamızda “Oğlum, sen dükkan açma, Paris’e git, stilist ve modelist okulunda oku. Geldiğinde harçlığın olmazsa ben sana dükkan açarım” dedi, sağolsun.
Tansu Sarıtaylı- Demek ustanız önemli bir potansiyel gördü. Peki buraya gelip, Paris’te mesleğe nasıl girdiniz?
Bekir Yenilmez- Ustamın yönlendirmesiyle ben Paris’e geldim. Orada Denizli’den Türk arkadaşlar vardı, onlarla bir evde kalmaya başladık. Tabi öyle bir durumda bizden önce gelmiş olan Türklerin yanına gider çalışırdınız. Fakat ben o gün, zamanında Pierre Cardin’in şefliğini yapmış olan rahmetli Hayrettin Aker beyin Champs-Elysee’deki atölyesinde çalıştım. Meslekte çok iyi olduğumu görünce “Bekir oğlum, sana bir atölye açalım” dedi.
Paris’te atölye açmak çok kolaydı, fakat bunun resmi ve ticari yönü sebebiyle kanunlara uymak gerekiyordu. O zamanlar yabancılara hiçbir zaman kendi adına işyeri açma izni verilmiyordu. Ben iş yeri açmak müracaat ettim ve kabul edildim. İlk defa bir Türk’e ithal ve ihraç haklarını koymuşlar iş yeri açma statüye??? Aradan altı ay kadar geçti, bir gün Fransa Terziler Federasyonu’ndan telefon geldi. Fransızca bilmediğim için dil bilen bir tanıdığımla federasyon başkanına gittik. Federasyon başkanı “Mösyö Yenilmez, sizi Hermes modaevinin sahibi Jean-Louis Dumas’la tanıştıracağım” dedi. Ben o zaman Hermes’in ismini bilmiyordum, tabii ki tanınmış ve saygın bir isimmiş. Anladığım kadarıyla ilk koleksiyonu benim yapmam için davet etmiş. Çünkü o senelerde Hermes’te moda yoktu. Aksesuar üretimi vardı. Deri çanta üzerine çalışıyorlardı. Bana “Bir ceket diker misin” diye sordular. Ben “Bir ceket dikerim” dedim ama yanlış anlama olmuş, “Hayır bir tek ceket değil, senin kontrolün altında çizgi dikim. Her şey sana ait olacak. Moda defilesi için ilk defa bu koleksiyonu sen hazırlayacaksın” dediler. Ben de bir buçuk ay içinde bu kıyafetleri hazırladım.
Tansu Sarıtaylı- Moda dünyasına hayli önemli bir hareketle giriş olmuş. Peki Bekir bey Paris’e geldiğiniz zaman zorlandığınız bir durum oldu mu?
Bekir Yenilmez- Fransa’da hiçbir konuda zorlanmadım. Geldiğim zaman buradaki Türklerin de yardımıyla zorluk çekmedim.
Tansu Sarıtaylı- O yıllarda bildiğim kadarıyla fazla Türk yoktu değil mi?
Bekir Yenilmez- Aşağı yukarı 20-25 kişi vardı. En eskileri olan Sadullah bey vardı. Onunla görüşmüştüm. Kendisi bana, 40 seneden fazla bir süredir Paris’te olduğunu söylemişti. Onunla görüşüp bazı tavsiyeler aldım. Burada meşhur bir Türk kahvesi varmış, onu öğrendik, her cumartesi buluşup sohbet ederdik.
Tansu Sarıtaylı- Burada nelerin özlemini duydunuz?
Bekir Yenilmez- Bir gün dişim ağrıdı, ancak doktor falan bilmiyorum. Ağrıdan uyuyamadım, anneciğime mektup yazdım, dişimin ağrısın anlattım. Annemden 15 gün sonra mektup geldi. “Oğlum, sana para göndereyim buraya gel. Dişine burada baktıralım” diye yazmış. Duygusal annemin o mektubunu unutamam.
Tansu Sarıtaylı- Bekir bey siz 1960’lı yılların sonlarına doğru geldiniz. O yıllarda Fransızların Türklere bakışı nasıldı?
Bekir Yenilmez- İyi gözle bakıyorlardı. Biz Avrupa’da moda dünyasında terzi olarak iyi isim yapmıştık. Paris’teki Türk terzilerinin hepsi tanınmış büyük modaevlerinde şeflikler yaptı. Mesela Chanel’de 1958-59 senelerinde Elmas bey çalışırdı. Pierre Cardin de Hayrettin Aker vardı. Christian Dior’da yine bir Türk vardı. Bunların sayesinde Paris’e yeni gelen Türkler olarak çok faydasını gördük, hep iyi yerlerde çalıştık. Ancak bizim şöyle bir hatamız oldu: Türk arkadaşlarımın hiçbiri benim tarzımda bir iş yapmayı düşünmedi. Hep aylıkçı olarak çalışmaya devam ettiler. En büyük zafiyet bu oldu.
Tansu Sarıtaylı- Bekir bey, Paris’te yaşıyorsunuz, en eski gelenlerdensiniz, yarım yüzyılı aşmış. Onlarca yılda yaşanan değişimleri gördünüz. Bugün baktığınızda Fransızların bakışın nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bekir Yenilmez- Geçen yıllar içinde bazı yanlışlıklar oldu. Türkiye’nin yedi farklı bölgesinden farklı insanlar geldi. Her yörenin insanı ayrı, insanların zaten her biri farklı farklı. Ege bölgesinden veya İstanbul’dan gelen insanların görüntüsü ve görüşmesi farklı bir intiba uyandırır. Elbette bugün Türklere bakış biraz değişik. Doğrudur, bunda Türklerin de etkisi var. Bizimkilerin de hataları oldu. Hani derler ya bir torbanın içinden bir inciri çıkarırsın acısı çıkar (denk gelir). O yıllarda 45-50 milyon Türk’ün içinden tabii ki çürükler de çıktı. Bazı insanların yanlış davranışları ve bazı olaylar da Fransızların bizlere bakışını olumsuz etkiledi.
Tansu Sarıtaylı- Peki siz buraya uyum sağlamışsınız. Arada Türkiye’ye de gidip geliyorsunuz. Kendinizi Türk gibi mi Fransız gibi mi hissediyorsunuz?
Bekir Yenilmez- Şimdi rasist (ırkçı) olmamak ve rasist (ırkçı) düşünmemek lazım. Burada çalıştım burada kazandım. Türkiye’ye dönük olarak buradan yaptım. Ama benim vatanım bir başkadır. Ben her sabah evimin kapısından çıkarken ve evime dönerken dualarımı okurum. Hangi dost ülkenin insanı olursa olsun bir karşılaşmada dua ederim. Allah birdir, yabancı da olsa Türk de olsa hepimiz onun kuluyuz. Hepsi bir. Niye rasist olsun. Allah verecekse hepimize versin derim.
Tansu Sarıtaylı- Tatile gittiğinizde sizi üzen bir durum oluyor mu? Türkiye’dekiler siz Fransa’dan geldiğiniz için size değişik bakıyor mu?
Bekir Yenilmez- Herhalde çok şanslıyım. Türkiye’ye gittiğim zaman kimse beni üzmüyor. Her yerde takdirle karşılanıyorum. En çok Bodrum’da kalıyorum. Orada çarşıya girdiğim zaman bütün o restoranlardan kafelerden davet ediyorlar. Demek ki ben sevilmişim, karşımdakileri de sevmişim. Hiç olumsuz bir durum yaşamadım, olumsuz bir düşünceye de kapılmadım.
Tansu Sarıtaylı- Buraya hiç gelmeseydim, Türkiye’de kalsaydım, o zaman yaşantım daha değişik olurdu dediğiniz oldu mu?
Bekir Yenilmez- Buradan memnunum. Paris’e gelmemdeki maksat, burada eğitim almak iyi bir modacı olmak üzere tecrübe kazanmaktı. Türkiye’den çok davet eden oldu. Mesuliyet verenler, iş kurmak için teklifte bulunanlar oldu. Teklifleri kabul etmedim, çünkü modanın merkezi burası.
Tansu Sarıtaylı- Bekir bey herhalde sizin çocuklar burada doğup büyümüşlerdir, torunlar da vardır. Peki onların Türkiye’ye bakışı nasıl? Siz veya çocuklarınız Türkiye’ye dönerler mi?
Bekir Yenilmez- Kızım zaten Ankara’da Fransız Büyükelçiliği’nde. Oğlum da yanımda. Tabi ben modayı bırakınca bir satış butiği açtık. Oğlumla birlikte işletiyoruz. Oğlumu burada kalma taraftarı diye görüyorum, zaten bir Fransız bayanla evli. Tatilden tatile Türkiye’ye gidiyorlar.
Tansu Sarıtaylı- Bekir bey zaman ayırdığınız için teşekkür ediyorum. Eklemek istediğiniz bir şey varsa buyrun.
Bekir Yenilmez- Şunu anlatayım: Meşhur Amerikan artist Tom Cruise, Nicole Kidman’dan ayrıldıktan sonra evlendiği yeni eşinin (Katie Holmes???) Cannes festivalinde giydiği meşhur gelinliği bana aittir. Yves Saint Laurent (YSL) ?????? tarafından bana hazırlattırılmıştı. Ayrıca Tarkan da ilk sahneye çıktığı zaman giydiği beyaz smokini bana aittir, birlikte fotoğraflarımız vardır. Bunun yanı sıra eski Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin eşine varıncaya kadar birçok First Lady’nin kıyafetlerini hazırladım.
Tansu Sarıtaylı- Bunlar Hermes modaevinin kanalıyla mı oldu?
Bekir Yenilmez- Doğrusu Christian Dior kanalıyla oldu.
Tansu Sarıtaylı- Peki Bekir bey Türklerin buradaki modaevlerinde bugünkü konumu nedir?
Bekir Yenilmez- Şimdi bizim devrimizden sonra gelenlerin çoğu ‘Haute Couture’ diye bir şey bilmez. Çoğu da burada konfeksiyon makinesinde çalışmayı öğrenmiştir yani at arabacısı olmuştur. Doğal olarak birçoğu buraya para kazanmaya geldi, onları da dişi makinesinin başına oturttular. O yeni gelen gençleri eskiler çok kandırdı. Yani kimi Türkler yeni gelenleri az paraya çalıştırdılar. Böyle şeyler de yaşandı maalesef.