Atölyede dikiş dikerler sanki Adem ile Havva’ya inat, insanların üzerini örtmek için, 1970, 1980, 1990 yıllarda, Makine başında dikiş diken Ayşe, Serpil, Gülizar’ın yerini şimdilerde Çin’li Julie, Xientia, Hue alırken, Osman, Ahmet gibi makine başında çalışanların çoğunluğu sektör değiştirip rızkını başka alanda arıyorlar artık. İşte şimdilerde, onlar birden çok ünlü markaların kıyafetlerini onlarca atölyenin bulunduğu bilinen adıyla “Demir Bina “ daki atölyelerde üretiyorlar. Sabah erken saatte girdikleri onlarca makinenin çalıştığı atölyeden çoğu akşam geç vakit çıkıyor. Kimi çalışanlar öğle yemeğini bile aynı iş yerinde çalıştığı makine masası üzerinde yediği söyleniyor.
Bir apatmanın giriş katındaki odaların bölmeleri kaldırılmış ve geniş bir Alana dönüştürülen ve atölye için dizayn edilen bu iş yerlerinde dikiş makinaların gürültüsünü ve her tür müziğin sesiyle örtmeye çalışıyorlar. Vitrinleri süsleyen çok kişinin giyebilmesini hayal etitği nice ünlü markaların üzerimizdeki kıyafetlerin hazırlanış ortamını sizlere anlatmaya çalışacağım . Ayrıca, kalite ve verim arttırımında işverenin sosyal davranışı sergileyeceğim.
Üzerimizdeki kıyafetlerin ana maddesi olmasa da biz, çiziminden kesimine, dikiminden paketlenmesine kadar olan zaman sürecinde tekstil işinde çalışan emekçilerin çalışma ortamından kısa ve öz kesitler anlatmaya çalışacağım. Dikiş makinelerinde çalışanların çoğu Çin’li kadınlar, diğer ara işlerini yapanlar ve atölye şefi bizim vatandaşlarımızdan yani Türkler. Atölye sahibi de bizden, Ali Sarıca, o da kendine özgü bir dünya vatandaşı görünümünü sergiliyor.
Herbiri sabah 6:00’te kalkıp çalıştığı konfeksiyon atölyesine doğru yola çıkıyor. İşe vardığında da işten ayrıldığında hava çoğu zaman karanlık olacak. Çünkü kimi maaşlı kimi parça hesabı çalışan bu insanlar, ne kadar çok çalışırsa o kadar fazla kazanıyor.Paris’in Pantin semtindeki bu bina da sayısız konfeksiyon atölyesi var. Eskiden bu sektörde işçi olarak Türkler çalışırdı, şimdi değişti artık daha fazla Çin’li kadınlar çalışıyor. Dünyaca ünlü markaların kıyafetleri de semt pazarlarında satılan kıyafetler de bu fason iş yapan atölyelerde üretildiğini söylüyor 25 yıllık atölye sahibi Ali Sarıca.
Mesai sabah 8’de başladığını söyleyen işveren Sarıca, akşam saat 19.00’a kadar aralıksız makine başında dikiş dikiyorlar. Ütü yapıyorlar, bitmiş hazır olan kıyafetleri ünlü markaların depolarına teslim ediyorlar. Çoğu zaman, Makine gürültüsünü bastırmak için bir atölyede arabesk müziği çalarken diğerinde ise kendi dillerine göre Çin müziği çalıyor kimileri siyasi içerikli müzik dinlemeyi tercih edip makine gürültüsünden böyle uzaklaştığını düşünüyormuş. Konfeksiyonda çalışan işçinin kazancı mevsime göre değişiyormuş. İşçiler arasında en fazla makinacılar kazanıyormuş.
Tanıtmaya çalıştığım Paris’teki konfeksiyon atölye ortamında durum bu. Atöyle sahibi Ali Sarıca, daha geniş ve son model makinelerle donattığı yeni atölyesinde, çalışanları için hafta sonu, iş yorgunluğu atma etkinliği düzenledi. Gelecek de kendi markası üzerine imalat da yapmayı düşünen Sarıca, kalite ve verimi arttırmak için çalışanı sosyal ortamdan ayırmamanın ve çalışanı hoş tutmanın yolu bu demiş ve, hafta sonu, müzisyen arkadaşlarını davet etmiş, bu işin ehli olan meze ve kebap türü mangal yakıp et pişirmeyi bilen dostlarıyla, kendi atöyle çalışanlarına ziyafet çektiği gibi bir başka yenilik olarak çevredeki atölyelerin sahipleri ile çalışanları da bu etkinliğe davet etmiş.
Atölyenin bulunduğu yerin önüne masa kurulmuş, mangal yakılmış, şişeler açılmış, ortalığı et kokusu sarmış, Müzisyen Oktay almış eline sazını yanık anadolu türküleri söylerken, daha bir kaç dakika evvel makinede ünlü bir markanın en şık kıyafetini dikerken makinenin şartelini kapatmış ve elini eğlence etkilniğine diyerek gelmiş Kayserili Osman,rakısını marula sardığı çiğköfte ile yudumlaya dursun, mikrafonu eline alan Paris sahnelerinin üstad sanatcısı Mehmet Oyman, Ozan’ın sazı eşliğinde birlikte diyar diyar Anadolu türküleri seslendirip çalışanları anayurda götürmesi de çok güzeldi.
Biz halayın ağa babasını çektirirz diyen Ferit Büyüker, Oyman’dan kaptığı mikrafondan Türkiye’nin dörtbir köşesinden söylediği oyun havalarıyla, yerli yapancı kim varsa etkinlikte bir güzel coşturdu ve oynattı. Eylem aldı sazı eline, eh bizde burdayız dedi, bir söyledi de pir söyledi, Eylem’in ablası olduğunu öğrendiğimiz hanfendi öyle bir söyledi ki, sahne sanatçıların organizetörlerine, bu sesi duyun diyesi geliyor insanın. Bir ilki başlatan Ali Sarıca, dilerim ki bundan böyle diğer atölye sahipleri de benzer etkinlikler düzenler ve çalışanlar morel bulup üretimi arttırır kaliteyi yükseltir diyor.
22 Mart 2017 tarihinde Tansu Sarıtaylı tarafından eklendi