Türkiye’den 1971 yılının 26 Nisan Salı günü İstanbul Sirkeci’den bindiği 3 gün süren tren yolculuğu sonrası 29 Nisan Perşembe günü Fransa’nın Lyon şehrine İnen Yusuf Yaramış Türkiye’den Fransa’ya işçi anlaşması çerçevesinde ilk gelen Keldanilerden olduğunu ve Fransa’da 54 yıldır yaşadığını anlatan Fransız ismiyle Josef Yaramış, Fransa’da rahat olarak yaşasam da kalbimde hala Türkiye’de diyor
Mobilyacı olarak geldi, ormanda yüzlerce kişiye kontrat yaptı. Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajlarımıza devam ediyoruz. Bu sefer Türkiye’den 1971 yılında gelen Yusuf Yaramış’a konuk olduk. İşgücü anlaşmasıyla Fransa’ya gelen ilk Keldanilerden olan Yusuf Yaramış, bu ülkede 54 yıl geçirdi. Fransız ismiyle Josef Yaramış, tercümanlık yaptı, devletten ağaç ihaleleri aldı, yüzlerce kişiye iş verdi, kontrat yaptı. Yardımcı olduğu kişiler şimdi nerede olsa duyup gelip helallik istiyor.
Tansu Sarıtaylı- Yusuf bey, Fransa’ya ne zaman ve nasıl geldiniz?
Yusuf Yaramış- 1971 yılının 16 Nisan’ında İstanbul Sirkeci’den trene bindim. 29 Nisan Perşembe günü Fransa’nın Lyon garında indim. İstanbul Laleli’de İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun işçi imtihanını (sınav) kazandım. Aslında fıtık ameliyatı olduğum için biraz geç oldu, ameliyat işi olmasa 1970’te gelecektim. Dijon’a yakın bir fabrikaya geldim, çünkü benim diplomam vardı.
Tansu Sarıtaylı- Türkiye’de mesleğiniz mobilyacı mıydı?
Yusuf Yaramış- Evet İstanbul’da o sanat üstüne benim kaydımı yaptılar. Üç gün tren yolculuğu yaptım. Trende birkaç Türk vardı. Onlar indiğimiz yerde kaldı, fakat benim yerime başkasını aldıkları için beni başka bir yere, 18. Bölge Bourges’e verdiler. Orada bir hızar fabrikası vardı. Fakat hızar işi başka mobilyacılık başka. Yani ben orada işe başladım ama hızar işini bilmiyorum. Uzun ağaç tomruklarını, keresteleri, kalite kalite seçip ayırıp deftere kaydedip numaralandırıyorum. Sonuçta iyisini kötüsünü ayırmayı biliyorum, Fransızca bilmesem de rakamları bildiğim için işi o kısmını yaptım. İşyeri sahibi 2. Dünya Savaşı’ndan kalan keresteleri bana anlatırdı. Bana önce ağaçlara sarılan sarma şekillerini tarif etti, ‘liyen’ dedi, böylece ilk kelimeyi öğrenmiş oldum. Bunu öğrenirsen, böyle böyle dili de öğrenmeye başlarsın dedi. Ben orada bir sene çalıştıktan sonra aynı patronun, 03 Montluçon bölgesine yakın olan yerde bulunan hızarına gittim.
Oradayken iki üç Türk işçi daha geldi, onlara tercümanlık yaptım, hatta alışverişleri de ben yaptım. Daha sonra Montluçon bölgesine geçtim, bir sene de orada tamamladım. Orada bir mobilya fabrikası vardı, “Benim asıl mesleğim bu” dedim. Mobilya fabrikasının sahibi ile benim patronum anlaştı. Fabrika sahibi bana bir marangoz aleti verip makinenin başına geçirdi. Ben de onları hakkıyla kullandım. Baktılar ki hakikaten ben usta bir marangozum, iki patron anlaşma yaptı ve ben mobilya fabrikasında kaldım. Orada 27 çeşit makine vardı, hepsini tanıyordum, hepsinde de çalışırdım. Orada üç sene kaldım ve eşimle tanıyıp evlendim. Sonra tekrar mobilya fabrikasına girip sürekli çalıştım.
Tabi bu arada artık Fransızca biliyordum, öğrenmiştim. Fabrikada çalışan Türkler dil bilmediği için onlara da tercümanlık yapmaya başladım. Daha sonra başka işyerlerinde çalışanlara da ihtiyaç halinde tercümanlık yapmam için gidiyordum Montluçon’da çalışan Türkler çoktu. Fabrika için olsun inşaat işleri için olsun epey Türk işçi gelmişti. Onlarla ilgili herhangi bir şey olduğu zaman beni çağırırlardı. Hükümet işi olduğunda veya acil bir durum aldığında beni alıp götürürlerdi. Fakat devlet paramı öderdi. O zaman saat ücreti olarak 25 Frank ödüyordu. Mahkemelerde tercümanlık yapardım. Bu tercümanlık işi sebebiyle işçiler olsun işverenler olsun beni severdi. Başka bir bölgede et fabrikası vardı. 600-700 işçi arasında Türkler de bulunuyordu. Oraya da tercüman olarak gittim geldim. Halen daha Montluçon şehrinde ihtiyaç olduğunda giderim. Evim de Montluçon’da.
Tansu Sarıtaylı- Oraya halen gidip geliyorsunuz öyle mi?
Yusuf Yaramış- Evet, ailem orada. 1974’te tercümanlık yaptığı mahkemedeki hakimler bana “Sizi Fransız vatandaşı yapalım. Öyle daha kolay olacak” dediler. Ben de ‘olur’ dedim. Mahkeme tarafı, ne evrak lazımsa hepsini hazırladı. Yabancı oturumumu geri alıp bana Fransız vatandaşı kimliği verdiler. Sonraki yıllarda mahkemelerde tercümanlık yapmaya devam ettim. Hatta sürücü belgesi (ehliyet) için de sürücü okulunda ders verdim. Ehliyet imtihanı için Türkçe ve Kürtçe olarak ders verdim. Çoğu Türk, ehliyetini benim sayemde aldı. Biraz İtalyanca da biliyordum. İtalya’da bir olay veya kaza olduğunda İtalya’ya da gidiyordum, orada da tercümanlık yapıyordum.Daima, insanlara yardım etmeye çalıştım. Türkiye’den Fransa’ya gelen ilk Keldani benim. Benden üç sene sonra üç kişi daha geldi. Paris’te onlarla görüştüm. Diğer ailelerle de görüşmeye devam ettik.
1976’da Türkiye’ye gittim, annemi, babamı ve kardeşimi Türkiye’den getirdim, fakat turist olarak getirdim. Babam için çalışma izni almaya uğraştım, fakat buranın 03 bölgesindeki İşçi Bulma Kurumu “Turiste çalışma izni veremeyiz” dediler. Ben de o zamanın Cumhurbaşkanı Valery Giscard d’Estaing’in çevresindeki ileri gelenlerle görüştüm. Onlar da beni Çalışma Bakanlığı’na gönderdi, onlara derdimi anlattım. Oradan Mulen bölgesine yani 03 bölgesinin İşçi Bulma Kurumu’na telefon edip “Bu adama çalışma izni verin” dediler. Oradan arabayla Mulen’a gittim, saat geçmişti ama bekledim, babamın çalışma izni için kağıtları hazırlamışlardı, o kağıtları aldık. Öylece babam da çalışmaya başladı.
O zamanlar ‘refüje politik’ (siyasi sığınma) diye bir şey yoktu. Ben de yapmadım. Çünkü babam işçi olarak vefat edene kadar hep çalıştı.
Tansu Sarıtaylı- Fransa’ya epey genç yaşta gelmişsiniz, peki askerliği Türkiye’de mi yaptınız?
Yusuf Yaramış- Yapamadım ki. Beni Fransız vatandaşlığına aldılar ama Türkiye’de bulunmadığım için, beni Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarmışlar. Epey sene beni bulamamışlar ve nüfustan atmışlar. Buranın vatandaşı olduğum için beni 1975’te burada askerlik görevine çağırdılar. Ben de problem olmaz, yaparım dedim. O zaman ben ufak keşif uçakları dersi almıştım, uçak kullanıyordum. Lyon’a çağırdılar, gittim askerlik işlemleri için üç gün orada kaldım. Bana ne işe girmek istediğimi sordular, ben de “Uçak kullanmak, gemide çalışmak veya paraşüt” dedim. Cevap vereceklerini söylediler ve ertesi gün geldiler. “Yurtdışından gelen birinin bu yerlerde askerlik yapmasına izin veremeyiz. Bu vazifelere giremezsiniz. Kışlada askerlik yapacaksınız, bir sene orada kalırsınız” dediler.
Ben de “Yapamam. Benim bir çocuğum var, bir sene askerlik yaparsam eşime ve çocuğuma kim bakacak” dedim.
Yine de bana kışlaya gideceğimi söylediler. 10 gün içinde seni gelip alırlar dediler. “Gelsinler, ben gitmem” dedim. Onun üzerine kağıtlarım geldi, ben de asistan sosyal kurumuna (Aile Yardım Kurumu) danıştım. Durumumu anlattım. Onlar da bir çözüm yolu olarak “Herhangi bir harp durumunda çağırırlarsa gidersin, şimdi askerlik yapmayacaksın” dediler. Tamam o zaman gerekirse giderim dedim. Öylece yıllar geçti, yani askerlik yapmadım. Sonra Türk Konsolosluğu’na gittim, Türkiye’de askerliğimi yapayım dedim. “Olmaz, seni vatandaşlıktan silmişler” dediler. Her sene Türkiye’ye giderim ama insan üzülüyor.
Tansu Sarıtaylı- Alışverişte falan zorlanıyor muydunuz?
Yusuf Yaramış- Yok, o bakımdan bir zorluk çekmedim. İlk 5-6 ay dili biraz öğrenmeye başladım, her şeyi yazıyordum. Duyduğum bir kelimeyi kolumun üstüne dahi yazdığım olurdu. Bu şekilde çabuk öğrendim. Beraber çalıştığımız arkadaşların çoğu iki sene kaldılar pek bir şey bilmiyorlardı. Herhangi bir şey olduğunda ben gider tercümanlık yapardım. Fabrikada olsun, mahkemede olsun tercümanlık için ben giderdim.Orman işi yaptığım zaman o ara çok Türk geldi. Çalışma izni ve oturma izni için kontratları hazırlardım, kağıtların almaları için onlara iş verirdim. Belki 100-150 Türk’ün kontratını ben yapmışımdır. İşleri olmayanları bazen idare ediyordum.
Tansu Sarıtaylı- Orman işleri tehlikelidir, ilginç olaylar oluyor muydu?
Yusuf Yaramış- Ağaç kesme işlerinde çalıştığımız orman alanında fırtına çıktığı zaman ağaçlar devrilir, birçok olay olurdu. Hatta Fransız televizyonu üç kanal yerel haberlerde çıktım, konuştum.
Tansu Sarıtaylı- Peki ağaç işlerinde iş verdikleriniz varmış, hatta kağıtsız olduğu halde ormanda çalışanlar varmış. Problem olmuyor muydu?
Yusuf Yaramış- Birinci şantiyeler benimdi, beni çok severlerdi. Şayet kayıtsız yakalanan biri olursa benim ismimi verdiklerinde, resmi bir işlem yapmazlardı, bırakırlardı. Çünkü tanınmıştım. Ben onları kolladım, savundum, çünkü insanlar boşta kalmasın, iş bulsunlar, çalışsınlar, para kazansınlar, devamlı olsunlar istedim. Ben onlara yardım ederken, duyup soran çok oluyordu. Hatta mahkemede olsun, valilikte olsun onları savunduğumda bana sordular “Bu kadar adama kontrat yapıyorsun, para mı oluyorsun?” dediler.
Tansu Sarıtaylı- Onlardan para alıyor muydunuz peki?
Yusuf Yaramış- Hayır. Hiç kimseden para almadım. Yardımcı olmaya çalıştım. Yeter ki işe girsinler çalışsınlar diye uğraştım. Onlarla kontrat yaptığım gibi gerektiğinde doktor muayene paralarını bile ödediğim olurdu. Onlar izin kağıtlarını alana kadar 5-6 ay idare ederdim. Hatta bende başlayıp, kontratları bittiğinde başka bir işyerine gidenler olurdu. Başka yerde iş bulup gidenlere bir şey demezdim, zorluk çıkarmazdım. Yeter ki işleri olsun, kağıtların alsınlar.
Tansu Sarıtaylı- Bu kontrat ve kayıt işlerini suiistimal edenler oldu mu? Sizin adınızı kullanıp kendisine haksız menfaat temin etmek isteyenler oldu mu yani?
Yusuf Yaramış- Evet olmuş. Sonradan öğrendiklerim var. Şöyle ki birisi geliyor “Bu benim akrabam. Ona da kontrat yapar mısın” diyor. Ben de mümkün olduğu kadar kontratlarını yapıyorum. Fakat gel zaman git zaman bir süre sonra bakıyorum dövüşüyorlar. Niye? Meğer bunu getiren, getirdiği adamdan 10 bin 15 bin Frank almış. Güya parayı ben alıyormuşum. Parayı veren adamcağız da kandırıldığın anlayınca akrabasıyla dövüşüyor. Böyle böyle getirdiklerinden hep para almış, 2-3 sene sonra araları açılınca gerçek ortaya çıkıyor. Benim haberim yok. Sonradan öğrendim.
Tansu Sarıtaylı- Yusuf bey bu tür olaylar sizin yardım etme duygunuzu köreltmedi mi?
Yusuf Yaramış- Ben yine de herkese yardımcı olmaya çalıştım. Yeter ki çalışsınlar, kağıtları olsun. Onların oturma ve çalışma izni almalarına yardımcı oldum, onlara çalışma izni almaları için iş verdim. Hatta yemeklerini verdim. Karnem vardı, “Neye ihtiyacınız varsa alın benim hesabıma yazın” diyordum. Sonra benim hesabımdan ödenirdi. İzne gidecekleri zaman çalıştıkları paralarını verdiğim gibi, Türkiye’de ihtiyaçları olursa buradan para gönderirdim. Memleketten buraya döndükleri zaman kimisi çalışıp parayı geri ödedi, kiminde kaldı. Ama ne olursa olsun yardım etmekten vazgeçmem. Zamanında bende çalışanlar ve onların çocukları halen beni telefonla ararlar hal hatır sorarlar.
Tansu Sarıtaylı- Peki ormandan başka iş yaptınız mı?
Yusuf Yaramış- Zamanında benim firmam çok büyüktü. Hükümetten ihaleler alıyordum. Devlet işleri yapardım. Orman kesim ve dikim işi de vardı. Ondan sonra otomobil garaj işine başladım. Zamanında Paris’te tek bir Türk garajı vardı. O yer sahibi “Beraber çalışalım” dedi. Hem ormana devam ediyordum hem garaj işi yapıyordum. Fakat garaj işinden 100 bin Euro/Frank???? kaybettim. Mühim değil. Ondan sonra o günde şimdiye kendim devam ediyorum garaj işine.
Tansu Sarıtaylı- Yusuf bey, Fransa’ya gelen Türkleri koruyup yardım etmeye çalışmışsınız. Peki Fransızlarla ilişkiniz nasıldı?
Yusuf Yaramış- Ben her sene Türkiye’ye izne giderdim, yabancıları ta Türkiye’yi tanımaları için götürürdüm. Onlara tarihi yerleri gezdirirdim. Kendim gidemediğimde de tavsiyede bulunurdum.
Tansu Sarıtaylı- Peki Yusuf bey o zamanlar Fransızların Türklere bakışı nasıldı? Türkleri tanıyorlar mıydı?
Yusuf Yaramış- İlk zamanlar biraz zordu. Fakat Türkler çok temiz çalışıyorlardı, işleri düzgün yapıyorlardı. Zamanla bunları göründü bizi öğrenmiş oldular. İnanır mısınız bazen bir Fransız’a adres sorduğumuz saman 50-60 kilometre uzaktaki adresi bizi görür ve geri getirirlerdi, hem de bedava. 1980’li yıllara kadar Türkleri çok severlerdi. Hatta bizi evlerine alır, yemek verirlerdi. Ama son zamanlarda o güzelliklerin hepsi bitti gitti. Türklerin itibarını, Türklerin ismini kirleten çok oldu. Şimdi bir adres sormaya kalkışsan senden kaçıyorlar.
Tansu Sarıtaylı- Peki resmi yetkililerle de aranız iyi miydi?
Yusuf Yaramış- Benim hepsiyle aram iyiydi. Burada büyük işler yapıyorduk, çok tutuluyorduk. Hatta ben mahkemede tercümanlık yaparken bile, duruşma sonrası çıktığımızda hakimler davet ederdi, birlikte yemek yerdik. Benim oğlan doğduğu zaman hakimler ve arkadaşları hediye aldı.
Tansu Sarıtaylı- Yusuf bey, çocuklarınız var. Onlar burada doğdular, burada büyüdüler. İşleri de vardır. Peki kendileri Türkiye’ye gidip geliyorlar mı? Baba memleketini görüyorlar mı?
Yusuf Yaramış- Türkiye’ye gitmek gibi düşünceler oluyor. İki oğlum ve bir kızım var. Türkiye’ye gitmeyi çok seviyorlar. Büyük oğlum zaten pilottur, şimdi komandant de Bor her frans (commandant de Or het Frans’de). Onlar 2-3 sene önce ailecek İstanbul’a kadar gittiler. En ufak olan da Ajans İlm bede şeyde sendikada?????? Onun da iki kızı var, ailesiyle İstanbul’a gidip gezdiler. Aslında hepsi Şırnak’a kadar, Beytülşebap’a kadar gitmek istiyor “Ne zaman bizi götürürsün” diye soruyorlar. İnşallah. Esas doğduğum yeri görseler daha değişik olur.
Tansu Sarıtaylı- Peki Yusuf bey, bunca yıl geçmiş, Fransa’ya geldiğiniz için memnun musunuz?
Yusuf Yaramış- Doğrusunu isterseniz ilk üç ay memnun değildim. Geri dönmek istedim. Çünkü dil bilmiyordum. Sonra öğrenmeye başladım. Benim sanatım mobilyacılıktı, Türkiye’de geçerli bir meslekti. Mobilyayla ilgili her aşamada bütün işleri yapardım. Ancak buraya geç geldim diye beni kereste işine verdiler. O işler de zor geldi. Sonra işlerin nasıl daha kolay, daha güvenli yapılacağını öğrendim. Ondan sonra Fransa’ya yavaş yavaş alıştım. Hakikaten Fransa’da bulunmaktan memnunum.
Şimdi nereye gitsem bir tanıdık çıkıyor. Bazen bir oteldeyken bile duydukları zaman gelip ziyaret ediyorlar. Hatta bir defasında Konya’ya gittim, meğer daha önce kontratını yaptığım ve Afyon’da olan bir kardeş haber almış, taa Emirdağ’dan araba tutup Konya’ya geldiler ve “İlla benim eve gelesiniz, sizi misafir edeyim” dediler. Gittik, koyun kestiler, çok güzel ağırladılar. Hiç unutmam kimisi gelir “Ben hacca gideceğim, ama bize çok hakkın geçti, helalleşmeden gitmek istemedik” derler. İnsan böyle şeyler yaşayınca duygulanıyor. Ben milletimin fertlerine yardım etmek için elimden geleni yaptım. Çoğu kişi burada zengin oldu. Benim zenginlikte emelim yok. Allah’a şükür geçinip gidiyoruz, çocukların da sanatı mesleği var.
Tansu Sarıtaylı- Peki çocuklarınız nasıl okuttunuz Yusuf bey?
Yusuf Yaramış- Ormanda hiçbir ekmeği atmazdım. Bazen altı ay kalır, kururdu. Ben de suya banar yumuşatır yerdim. “Yeter ki çocuklarım okusun” derdim. Çünkü pilot olmak için o zaman yaklaşık 1 milyon Frank masraf gerekiyordu. Allah’a şükür şimdi çok memnunum.
Tansu Sarıtaylı- Yusuf bey bana zaman ayırdığınız, hayatınızı, hatıralarınızı anlattığınız için teşekkür ederim. Ağzınıza sağlık.
Yusuf Yaramış- Ayağınıza sağlık. Ben teşekkür ederim.