Fransa’ya Aile birleşimiyle geldi, yarım asrı doldurdu. Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajları sürdürüyoruz. Bugün de 50 yılı aşkın bir süredir Fransa’da yaşayan Konyalı Halil Altun beyle birlikteyiz. Halil Altun, ilkokulu bitirmiş ve aile birleşimi yöntemiyle 1973 yılında Fransa’ya gelmiş.
Fransa’da kurduğu kendi işini çocuklarına bırakan Halil bey, yılın yarısını Konya’da yarısını da yaşadığı Montargis şehrinde geçiriyor. Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajlar devam ediyoruz bu arada Halil Altun beyle birlikteyiz. Kendileri Fransa’nın Montargis şehrindeki hayatını ve yaşadıklarını bize özetleyecek.
Üç gün üç gece kara tren yolculuğu yaptık diyor İstanbul Sirkeci’den 1973 yılının Nisan ayında trene bindik, Belgrad’da aktarma yapıp Paris’in Gare de Lyon Garına indik ve bir de baktık ki Fransa’da yarım aşırı devirmişiz. Geldiğim Montargis şehrinde yarı yılı burada yarı yılı Konya’da geçiriyoruz ama, evlat ve torunların hasreti bizi buraya çekiyor “diyor.
Tansu Sarıtaylı- Halil bey, Fransa’ya ne zaman ve nasıl geldiniz?
Halil Altun- Fransa’ya önce babam gelmişti. O, burada bir süre çalıştıktan sonra aile birleşimiyle bizi yanına aldı. Konya’nın Doğansaray ilçesinde yaşıyorduk. İlkokulu bitirdiğim sene 11-12 yaşındayken, babam aile birleşimiyle bizi Fransa’ya getirdi. İstanbul Sirkeci’den trene bindik. Sanırım üç gün üç gece yolculuk yaptık. Belgrat’ta bir aktarma olduğunu hatırlıyorum. Oradan Paris’e geldim. Avrupa’ya geldiğimiz için sevinçliydik, o yüzden o yorucu yolculuk bize fazla dokunmadı. Paris’e geldikten sonra trenle Fransa’nın Montargis şehrine geçtik. Çünkü babam bu şehirde yaşıyormuş. Öylece buraya yerleştik.
Tansu Sarıtaylı- Montargis’e geldiğinizde nerede kaldınız?
Halil Altun- Biz geldiğimizde evimiz yoktu. Babam kiralamış olduğu evin anahtarını daha almamıştı. Babamın bir asker arkadaşı vardı, onun evine gittik. Burada dernek başkanlığı yapmış Recep Yiğit amca, rahmetli oldu. Onların evinde misafir olarak kaldık.
Tansu Sarıtaylı- Peki ilk geldiğinizde henüz çocukmuşsunuz. Buraya alışmakta zorlandınız mı?
Halil Altun- Fransa’ya alışabilmek için çok zorlandık. Çünkü etrafımızda Türk yoktu, Türkçe konuşan yoktu. Ekmek almaya gitmeyi bile büyük bir iş gibi görüyordum. Yani ekmek istemeyi bile bilmiyordum. Elimizle işaret ediyorduk.
Tansu Sarıtaylı- Peki burada okula başladığınızda neler yaşadınız?
Halil Altun- Türkiye’de ilkokulu yeni bitirmiştim. Burada yerleştikten sonra okula da başladık. Okulda Fransız çocuklar vardı, bize başka türlü bakıyorlardı. Bazen onlarla kavga ettiğimiz de oluyordu. Bizi içlerine kabul etmiyorlardı. Çünkü dil yoktu. Ama daha sonra tavırları değişmeye başladı. Öğretmenlerin de tavsiyesiyle kabullendiler, iç içe olmaya başladık.
Tansu Sarıtaylı- Geldiğiniz zaman burada fazla Türk var mıydı?
Halil Altun- Geldiğimizde pek yoktu. 30-40 tane kadar olabilir. Ama şimdi 2 bin 3 bin hane oldu. Burada artık oldukça kalabalık sayılırız. Babam biz ilk geldiğimiz yıllarda fabrikada çalışıyordu, daha sonra buradaki çoğunluk gibi inşaat işine başladı, babamız ne iş yapıyorsa bizde baba mesleğini seçtik. Gerçi ben kurduğum iş kolu inşaat ile ilgili olsa da biz daha fazla işçi arayan şirketlere işçi temin edip gönderiyoruz, buna da Fransa’da İnterim deniliyor biliyorsunuz, çocuklar firmayı yönetiyor, ben kendim emekli oldum. Biraz da amatör olarak boks yaptım, azda olsa Fransa çapında derecelerim var.
Tansu Sarıtaylı- Peki ilk geldiğiniz yıllarda Türkiye’nin neyini özlediniz? Neyin haretini çektiniz?
Halil Altun- Valla Fransa’ya geldiğimde ilkokulu yeni bitirmiştim. Her şeyin özlemini duyduk. Hatta 3 sene Türkiye’ye gidememiştik. O da zorlayıcı oldu. O zamanki imkanlar bugünkü gibi değildi. Affedersiniz köyümüzün yollarını bile özlüyordum. Kasabamızın falan her şeyini özlüyorduk. Akrabalarımız, insanlarımız burnumuzda tütüyordu. O yıllar e zor yıllardı, Türkçe konuşan bir kişiye hasrettik.
Televizyonlarda hep Fransızca konuşuluyordu. Fransız 3 TV kanalında haftada bir ‘mozaik’ diye program vardı, onu seyrediyorduk. Orada bir Türk kelimesi geçer veya bir Türkçe Türkü denk gelir izleriz diye heves ederdik. O zamanlar çok şeye hasrettik. Şimdi çanak anten var, dijital imkanlar var, Türk kanallarını izliyoruz.
Tansu Sarıtaylı- Peki Halil bey, geldiğiniz ilk yıllarda yaşadıklarınız, o zamanki Fransız toplumunun durumu, yaklaşımı aklınızdadır. O zamanlar Fransızların Türklere bakışı nasıldı, şimdi nasıl? Fark var mı?
Halil Altun- Çok fark var. O zaman sanki onların ekmeğini almaya gelmişiz veya ülkelerini işgal etmeye gelmiş gibi görünüyordu herhalde. Sanırım öyle bir bakış açıları vardı. Buna rağmen Fransızların bize yaptığı ev sahipliği veyahut iyilikleri de unutmamak lazım. Allah için o iyilikleri de söylemek lazım. Belki onların yerinde biz olsaydık daha farklı davranırdık. Ama biz daha rahattık. İstediğimiz gibi hareket edebiliyoruz ama bakış açısına gelince çok değişiklikler oldu. Artık Türk toplumunu kabul etmelerinden ziyade, nasıl ifade etmek gerekir ‘kıskançlık’ demeyelim de şöyle bakar oldular: “Bizden daha başarılısınız” diye düşünüyorlardır. Biz de o konuda hem kendimize hem de ailemize, yaşantımıza bayağı bir dikkat eder durumda onlardan daha ileri gittik diye düşünüyorum.
Tansu Sarıtaylı- Halil bey, Türkiye’de ilkokulu bitirdikten hemen sora buraya gelmişsiniz. Yarım asırdan fazla bir süredir Fransa’da yaşıyorsunuz. Kendinizi Türk kültürüne mi Fransız kültürüne mi daha yakın hissediyorsunuz?
Halil Altun- İki arada kalmış gibiyiz. Aslında kendimi Türk kültürüne daha fazla yakın hissediyorum, çocuklarım da öyle. Ama ben buradan da vazgeçemiyorum. Burası ikinci vatanımız oldu. Ama birinci vatanımız Türkiye, onun yerini hiçbir yer tutamaz.
Tansu Sarıtaylı- Çocuklarınız burada doğmuş. Peki onların Türkçeleri ve Türk kültürüne bakışları nasıl?
Halil Altun- Sağ olsunlar. Bizim bakış açımız veya davranışlarımızdan dolayı veyahut da hareketlerimiz dolayı onlar da bizim gibi. Benden farklı düşünmüyorlar. Türk kültürüne daha yakın hissediyorlar. Türkiye’ye gidip geliyorlar, özlüyorlar. Bir an önce Türkiye’ye gitsek diye düşünüyorlar ama hayatlarını burada kazandıkları için ister istemez buradan da kopamıyorlar.
Tansu Sarıtaylı- Peki Halil bey, bir gün Türkiye’ye dönmeyi düşünür müsünüz veyahut çocuklar düşünür mü Türkiye’de yaşamayı?
Halil Altun- Evet eğer hepimiz toplanıp gidersek düşünürüz. Ama ne oradan kopabiliyorum ne buradan. Yılın yarısında Konya’da yaşayıp tekrar geri geliyoruz. Evlet ve torun hasreti bizi çekiyor. Babalarımız nasılsa biz de öyle devam edeceğiz gibi geliyor bana Tansu bey.
Tansu Sarıtaylı- Peki, Fransa’ya geldiğiniz için memnun musunuz?
Halil Altun- Fransa’ya geldiğimiz için evet. Orada kendi yaşıtlarımı görünce “İyi ki gelmişim iyi ki böyle olmuş” diye düşünüyorum. Neticede değişik kültürleri gördük, bakış açımız zenginleşti, kendimizi geliştirdik. Yani burada yetiştik, burada okuduk ve de insanlara daha farklı bakmaya başladık. Bir de bu da bir hizmettir, kendimizi burada Türkiye’nin temsilcisi gibi görüyorum. Her Türk vatandaşı burada kendisini öyle görmesi gerekir, ona göre hareket etmemiz lazım. Onun için memnunum.
Tansu Sarıtaylı- Türkiye’ye tatile gidiyorsunuz, Türkiye’de sizi üzen bir durumla karşılaşıyor musunuz? Yurt dışından geldiğiniz için tavır değişiyor mu?
Halil Altun- Haliyle değişik bakıyorlar. Daha doğrusu alışverişlerde pahalı satmak gibi veya buna benzer düşünceleri olduğunu anlıyoruz. Maalesef bunu çok kişi söylüyor ama biz de yaşıyoruz. Ne kadar yurtdışında yaşadığınızı gizleseniz de sanki alnımızda yazıyormuş gibi biliyorlar. Maalesef Türkiyemizin esnafı çok vicdansız, bunu görüyoruz, deprem zamanında da gördük başka zamanlarda da. Artık neden kaynaklanıyor bilmiyorum ama çok çabuk köşe dönme peşindeler. Aslında böyle yaparak kaybeden onlar oluyor. Ülkelerine hizmet yerine kötü bir imaj bırakıyorlar.
Dinlediğim kişilerden de çok acayip olaylar yaşadıklarını duyuyorum. Gerçi biz de fark ediyoruz. Yani bin liralık bir malı pazarlıkla 300’e düşürebiliyorlar. O zaman demek ki epey bir kazık atıyorlar.
Tansu Sarıtaylı- Peki Halil bey, burada az çok bir Türk topluluğu var. Fransa genelinde 800 binin üzerinde Türk yaşıyor. Türk toplumunun Fransa’daki geleceğini nasıl görüyorsunuz?
Halil Altun- Biz kendimizi farklı görüyoruz ama önemli olan gençlerimiz. Geleceğimiz onlar çünkü. Gençlerimize kültürümüzü aktarabilirsek belki kurtarabiliriz. Ama çok tehlikeli bir nesil geliyor. Sadece Türk gençleri değil ülkedeki bütün gençler risk altında. Etrafa bakınca görüyoruz gençlerimizin çoğu uyuşturucu veya alkollü içki müptelası olmuş durumda. Anne-babalara çok büyük görev düşüyor, ayrıca derneklerin de bu konuda önemi büyük. Devletimiz din görevlisi gönderiyor, öğretmen gönderiyor. Derneklerimiz de gençler kötü alışkanlıklara bulaşmasın, öz değerlerini ve kültürünü unutmasın, iyi arkadaşlarla bir arada olsun diye faaliyet gösteriyor ama en büyük görev aileye düşüyor.
Tansu Sarıtaylı- Halil bey bana ayırdığınız zaman için size çok teşekkür ederim. Benim sormayı unuttuğum veya sizin söylemek istediğiniz başka bir şey varsa sizi dinliyorum.
Halil Altun- Teşekkür ederim, sağ olun. Buraya kadar geldiniz, epey emek veriyorsunuz. Hediye ettiğiniz kitaplar için de çok teşekkür ederim. Bunlar bana güzel bir anı olacak. Şu anda aklıma gelen bir anım var onu paylaşayım. Bir kış günüydü, babam mobiletle 8-10 kilometre mesafede bir yere işe gidip geliyordu. Fakat ehliyeti yoktu. Ben okuldan eve döndüğümde babamı kolu kırık ve hasta vaziyette koltukta yatar vaziyette gördüm, ağlamaya başladım. Babam beni kucağına aldı “Niye ağlıyorsun bir şey yok. Seni birisi mi dövdü” diye benimle güzelce konuştu. Babamı o halde görünce çok duygulanmıştım. Zaten onu kaybedeli 4 ay oldu. Allah razı olsun onu unutamıyorum.
Fransa’ya gelen ilk nesil onlardı. Burada esas çileyi onlar yaşadı, dil olmadığı halde iş bulup çalıştılar, alış veriş, kalacak yer, her şey dertti. Büyük işler başardılar ve bizleri onurlu birer evlat olarak yetiştirip öbür dünyaya göçtüler. Tüm geçmişlerimize Allah rahmet etsin. Tansu bey size de çok teşekkür ederim sağ olun.
Tansu Sarıtaylı- Ben teşekkür ederim Halil Altun bey.