Fransa’ya 54 yıl evvel Matbaacı olarak geldi, kendi iş yerinden aşçı olarak emekli oldu. Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajlarım sürdürüyoruz. Bugün de 50 yıldan fazla süredir Fransa’da yaşayan Hasan Kaya bey ile birlikteyiz. Kendileri Fransa’daki yaşamını bize özetleyecek.
Matbaacılık mesleğini yapmak üzere Fransa’ya gelen Hasan Kaya, girişkenliği ve topluma uyum sağlama gayretiyle kendi yolunu açmış. Birkaç yerde çalıştıktan, hatta konfeksiyonculuğu deneyip süratle vazgeçtikten sonra aşçı olmadığı halde kendi restoranını açan Hasan bey, neyi nasıl başardığını, bu toplumda 50 yıl nasıl yaşadığını anlattı.
Tansu Sarıtaylı- Hasan bey Fransa’ya ne zaman ve nasıl geldiniz?
Hasan Kaya- Fransa’ya 1971 yılında geldim. Yalnız, gelmemin sebebi hiç belli değildi. Benim esas mesleğim matbaacılıktır. O dönemde Türkiye’de matbaacılığf büyük bir ilgi vardı. Ben de matbaada çalışıyordum. İşim sabah 6’dan öğlen 14.00’a kadar sürüyordu. Bir gün patronun oğlu genç bir çocuk, artık nerede ne yaptıysa sabah iş yerine geldi, hepimize bozuk attı. O olay üzerine hepimiz istifa ettik.
Tansu Sarıtaylı- İstanbul’daki işinizden istifa ettikten sonra ne yaptınız peki?
Hasan Kaya- Matbaanın merkezi Cağaloğlu semtindeydi. Olaydan bir gün sonra Cağaloğlu’na gittim. Daha önceden birlikte çalıştığım Faruk diye bir abimizin yanına uğradım, durumu anlattım. Onun da abisi İsviçre’de çalışıyormuş. Tarık abisine “Hasan’ı da İsviçre’ye götürebilir misin” diye sordu. Abisi de ben bir gideyim, araştırayım diye cevap verdi sağ olsun. Bir hafta sonra mektup yazmış.
Tansu Sarıtaylı- Mektupta ne diyordu?
Hasan Kaya- Hasan Fransa’ya geçsin. Oraya gittikten sonra ben kolaylıkla İsviçre’ye alırım demiş. Bu arada benim daha önceki patronum ‘Arap Mustafa’ lakaplı birisi vardı, hatta bu Mustafa, ‘Sülün Osman’ın en iyi yakın arkadaşıydı. Hatta bir gün onun yanındayken Sülün Osman’la da karşılaştım. O ara Arap Mustafa’nın çevresi genişti. Ona “Ben Fransa’ya gitmek istiyorum, yardımcı olur musun” diye sordum. Vural diye bir arkadaşına söyledi. Ben bir hafta içinde pasaportumu aldım. O zamanlar İstanbul Laleli’de dış ülkelere gitmek isteyenlere yardım eden bürolar vardı. Evrak, kağıt işlerini hallediyorlardı. Ben buradan kağıdımı aldım oradan Fransa’ya giriş kağıdını tasdik ettirdim. Pasaportu aldıktan 3-4 gün sonra Sirkeci’den trene bindik. Gare de Lyon’ya geldik.
Tansu Sarıtaylı- Tren yolculuğu nasıl geçti?
Hasan Kaya- Kalabalık bir gruptuk. Kadıköy grubu vardı, ben ona katıldım. Sınırdan çıkmadan önce Edirne’de bolcu karpuz almıştık. Gare de Lyon’a gelince karpuzları orada bıraktık. Nasıl olsa gittiğimiz yerde çok karpuz vardır dedik. Yanımızdakilerden biri karpuzları bir çuvala doldurup sırtladı. “Bunları niye yük ediyorsun? Burada vardır” dedik. Güldü gitti. Biz şehre geldik ama karpuz marpuz yok. O adam ne yaptı? Bize karpuzu parayla sattı.
Tansu Sarıtaylı- Karpuz hikayesi epey ilginçmiş. Peki Fransızca biliyor muydunuz?
Hasan Kaya- Fransızca 10-15 kelime biliyordum. Fakat ben inat ettim, dedim hiç tercüman kullanmayacağım, kendimi zorlayıp Fransızcayı kendim öğreneceğim. Bunun için de Fransızca kurslarına gittim ve kendime göre öğrendim. Ondan sonra birkaç iş değiştirdim.
Tansu Sarıtaylı- İş değişikliğinden ne umdunuz? Kafanızda bir fikir var mıydı?
Hasan Kaya- Kendime göre bir şeyler yapmam lazım dedim. Bir Amerikan şirketinde birkaç sene çalıştım. Ondan sonra evlenmeye karar verdim. Evlenince aileye uygun kalacak bir yer lazım. Lojman aramaya başladım.
Tansu Sarıtaylı- Lojman bulabildiniz mi?
Hasan Kaya- Lojman sormak için belediyeye gittim. Yaşlı bir bayan oturuyordu. “Montargis Belediyesi’nde lojman yok, veremem” dedi. Ben de o zaman usulünce konuştum. “Siz genç biri olsanız, evlenmeye karar verdiniz diyelim, lojmana ihtiyacınız var. Siz olsanız ne yapardınız? O halde kalacak yer bulamazsanız zor durumda kalırdınız. Ben de o durumdayım. Bana yardımcı olun” dedim. Kadın bir içini çekti. “Tamam, 3 gün sonra gel, sana lojman bulacağım” dedi. Kadının sayesinde lojmanı aldım. Birkaç ay sonra da Türkiye’ye gittik evlendik. Eşimi de Fransa’ya getirdim.
Tansu Sarıtaylı- Peki geçinmek kolay mıydı? Zorlandınız mı?
Hasan Kaya- Aradan bir süre geçince “Bu durum bu vaziyette böyle gitmez, bir şeyler yapmam lazım” diye düşündüm. Aklıma konfeksiyon atölyesi açmak geldi. A’dan Z’ye her şeyi yaptım. Eşim de dikiş işini bildiği için buradan iyi para kazanırım dedim. Atölyeyi kurduktan sonra Paris’e geldim, fason iş aradım. Gittiğim her yerde bana Cuma günü akşam işi veriyorlardı ki pazartesiye kadar yap getir diyorlardı. Bu kadar kısa zamanda bu işi bitiremem dedim. O ara çok iyi tanıdığım, Allah rahmet eylesin Sami abi diye bir arkadaşıma gittim. O da bu konfeksiyon işindeydi. Bana “Şayet beni bir dost olarak biliyorsan, bu işi yapma. Konfeksiyon işi kölelik gibi bir şey. Fason çalışmak çok zor” dedi. Adama sarıldım. “Sen benim en iyi dostumsun. Bana en doğru yolu gösteren sen oldun” dedim. Geri döndüm ve bütün malzemeyi boşalttım ve sattım.
Tansu Sarıtaylı- Atölyeyi boşaltınca ne yaptınız peki?
Hasan Kaya- Ondan sonra Montargis-Paris arası 120 kilometre yolu neredeyse her gün gelip Paris sokaklarında işyeri yani dükkan aradım. Kafamda restoran açmak vardı. Bir sene boyunca bakındım. En son Belville semtine gittim. Orada bir emlakçının vitrininde “Satılık iş yeri” yazıyordu. Adamla görüştüm, bana bir kağıda adresi yazdı. Normalde öyle bir durumda yani bir yeri kiralayınca emlakçı size bir imza attırır. 3 ay orayı başkasından kiralayamazsın.???? Bana boş kağıda adresi yazdı ama kağıda imza attırmadı. Neyse, ben yeri görmeye gittim. Baktım o yerin bulunduğu sokak çok kalabalık. Ama iş yerine giren çıkan pek fazla kimse yok. Yani o restoranda yemek yiyen pek yok. Ben bu iş yerini alacağım dedim. Sonra 2-3 ay düşündüm. Gittim o işyerini işleten adamla anlaştık. Sonra mal sahibini gördüm. Mal sahibine dedim ki “Ben burayı alacağım ama bu iş yerinde bir sorun var mı?” Kadın bana “Hiçbir sorun yok ama iş yapmıyor” dedi. Dedim o benim sorunum. İşlemleri yaptırdım. Yeri tamir ettirmeye giriştim, tamirata çok para istedikleri için kendim yapmaya karar verdim. 4 ay uğraştım sonra yeni iş yerimi açtım.
Tansu Sarıtaylı- Peki sizin aşçılığınız var mıydı? Yeni işi nasıl yürütecektiniz?
Hasan Kaya- Aşçılığım yoktu ama bu işe meyletmiştim. Arkadaşlara “Bana bir aşçı lazım” diye söyledim. Genç bir çocuk geldi baktı, pazartesi günü gelmesini istedim, çünkü Salı günü dükkanı açacaktık. Malzemeyi de ona göre almamız lazım. Fakat çocuk pazartesi günü gelmedi. Bu çocuğu gönderen arkadaşı arayıp durumu sordum. Arkadaş “Genç geldi dükkanını gördü, çok iyi yapmışsın, yeri de iyi. Fakat bu çocuğun aşçılığı tam değil. Yani usta değil. Restoranı beğendim ama iyi çalışamazsa bu sefer adam üzülür diye gelmek istememiş” dedi. Ben de olsun siz çocuğu gönderin, onun bilmediğini ben tamamlarım, benim bilmediğimi de o tamamlar diye söyledim. Neyse, çocuk uyanık bir çocuktu, biraz da dil biliyordu. Onunla beraber çalıştık.
Tansu Sarıtaylı- Çocuğun aşçılığı nasıldı peki?
Hasan Kaya- Bizim restoran akşamları kapalı olurdu. Yardımcı aşçı çocuk yalnız öğlen çalışıyordu. Fakat akşamları başka bir restorana gidip orada çalışıyormuş. Tabi öyle olunca gündüz yorgunluktan ayakları titriyor. Dedim niye böylesin. “Dayı, ben başka bir iş yerinde de çalışıyorum” dedi. Ben de “Bu iş böyle olmaz, bir yeri tercih et” dedim. O da parası biraz daha fazla olduğu için öbür tarafı tercih etti.
Tansu Sarıtaylı- Yardımcı aşçı gidince siz ne yaptınız?
Hasan Kaya- Ben eşimle beraber çalışmaya başladım. Her yeri ter temiz yapınca işi yürütmeyi başardık. Böylece 25 seneye yakın çalıştık. Öylece çocuklarımızı okuttuk, evimizi aldık. Kendimize bir yer edindik. Yani kendimizi kurtaracak bir seviyeye geldik. Sonra da emekli olduk.
Tansu Sarıtaylı- Peki Hasan bey tekrar başa dönelim. İlk geldiğiniz yıllarda sizi zorlayan şeyler oldu mu bahseder misiniz?
Hasan Kaya- Ben o kadar büyük bir zorluk çekmedim. Ben herkesle sohbet eden, çabuk motive olan biriyim. Fransızca öğrenmek için çok gayret ettim. Fransızlarla kontak kurmaya çalıştım. Bizim Montargis’te çok dostlarımız vardı. Bilhassa eşim geldikten sonra çevredekilerle çok iyi irtibatımız oldu. Öyle öyle dil pratiğimiz de gelişti. Hiçbir zaman tercüman kullanmadım.
Tansu Sarıtaylı- Peki geldiğiniz yıllarda Türkiye’de olup, burada bulamadığınız bir şeyin özlemini çektiniz mi?
Hasan Kaya- Cadet diye bir semt var, orada Ermenilerin bakkalı vardı. Onun haricinde Türk yiyecekleri bulanmazdı. Geldiğimiz dönemde Fransa’da fazla sebze yoktu, Fransızlarda genellikle patates ve benzeri şeyler yiyordu. Patlıcanı ve karpuzu falan bilmiyorlardı. Hatta bizim yediklerimize benzer hiçbir şeyleri yoktu ne de biz ülkemizde yetişen biberleri filan yoktu Bilmem Ne davası onlar ister istemez Tabii ki Türkiye’deki şeylerin bir domatesleri falan vardı yani Ama şimdi her şey bulunuyor
Tansu Sarıtaylı- Geldiğiniz yıllarda fazla Türk yoktu değil mi burada?
Hasan Kaya- Montargis şehrinde bir semt vardı, orada Türk aileler mevcuttu. Bunlar birilerinin vasıtasıyla gelmişler, genellikle kaldıkları yerler sosyal lojmanlardı, aslında güzel lojmanları vardı. Aileler de sonradan geldiler fakat adapte olma durumları çok çok zayıftı. Yani bizden önceleri gelmişler ama Fransızca konuşmada çok zorlanıyorlardı, neredeyse hiç öğrenmemişlerdi. Hatta biz geldikten bir süre sonra onlar için tercümanlık yaptık. O ailelerde topluma uyum sağlama açısından da pek bir gelişme yoktu. Nasıl anlatayım yani adam Türkiye’den kendi memleketinden gelmiş. Hepsi kendi komünlerini kurmuşlar. Yani kendi köylerinde nasıl yaşıyorlarsa aynısını burada oturdukları binalarda yaşıyorlardı. Zaten erkekler genellikle kahvedeydi, kadınlar bir şey yapmıyordu. Fransız taşrasında durum böyleydi. Paris tabi çok iyi. Paris’in dışında taşra aynı değil.
Tansu Sarıtaylı- Peki o yıllarda Fransızlar Türkleri nasıl görüyorlardı sizce?
Hasan Kaya- O civardaki yabancılar veya Fransızlar bizleri genellikle Arap kültüründen gelme sanıyorlardı. Yani Türkleri pek tanımıyorlardı. Tabi Türkiye’ye gidip görünce bizlerin Araplarla alakası olmadığını anlıyorlardı. Tanıdığımız insanlar bu farkındalığı bize anlatıyordu. Biz de Türkiye’den broşür getiriyorduk. Hani Fransızlar Türkiye’yi daha iyi tanısın diye uğraşıyorduk. Sonradan tabi Arap olmadığımıza ikna oldular. Ama şöyle söyleyeyim bir yere gittiğiniz zaman o yere uymanız lazım, maalesef kimi insanlar uymuyor.
Tansu Sarıtaylı- Hasan bey çocuklar dediniz, çocukların eğitim durumları nedir?
Hasan Kaya- Çocuklarımın eğitim durumu çok iyi. Zaten insan sırf maddiyat için uğraşıyorsa hata yapıyordur. Çocuklarının sorumluluğunu bileceksin, onların iyi eğitim almalarını sağlayacaksın. Madem çocuğu meydana getiriyorsun sorumluluklarının bilincinde davranman lazım. Ben çocuklarımın bilincinde çocuklarımın iyi eğitim almaları için çaba gösterdim. En büyük mutluluğum da budur. Para beni hiçbir yere götürmez. Benim için en büyük mutluluk çocuklarımın okumasıdır. Çünkü eğitim bambaşka bir şeydir. Çocuklarım kendi ayaklarının üzerinde duruyor, onların durumları beni gururlandırıyor.
Tansu Sarıtaylı- Hasan bey haliyle her yıl Türkiye’ye gidip geliyorsunuz. Peki siz hangi kültüre yakınsınız?
Hasan Kaya- Biz buraya uyum sağlamış, yaşadığımız topluma ayak uydurmuş kişileriz. Her kültürde iyi yönler kötü yönler vardır. İster Fransız olsun ister Türk olsun. İyi yönlerini cımbızla çekip ona göre iyi olanları alırım, kötü olanları çöpe atarım. Ben bu zamanda geldim inanır mısınız bir yurtsever olarak, bir insan olarak benim için pozitif şeylerin hepsi olumlu şeylerdir.
Tansu Sarıtaylı- Peki Türkiye’ye tatile gittiğiniz zaman sizi üzen bir durum oluyor mu?
Hasan Kaya- İster istemez nasıl burada ikinci vatandaş muamelesi görüyorsan ister istemez kendi ülkemizde de bu oluyor. Yani Avrupa’ya gitmiş bilmem ne yapmış diyorlar. Türkiye’dekiler daha çok kazanmayı tercih ediyorlar, bundan dolayı bazı olumsuz durumlar oluyor ne yazık ki!
Tansu Sarıtaylı- Çocuklarınız burada doğmuş, haliyle Fransız okuluna gitmiş, Fransız kültürüyle iç içe olmuşlar. Onların Türkiye’ye bakışları nasıl Hasan bey?
Hasan Kaya- Türkiye’deki kadar insanların zorluklarla karşılaşması olmadığı için ister istemez zorlukla karşılaştıkları zaman üzülüyorlar. Ama tabii ki çocuklarımın hiçbir zaman Türkiye kültürünü Türkiye’deki insanların durumunu fazla büyütme gibi bir düşünceleri yok. Onlar ülkemize heyecanla gidiyorlar. Tabi geldikleri zaman negatif şeyler olunca da üzülüyorlar.
Tansu Sarıtaylı- Peki Hasan bey. Emekli oldunuz. Artık Türkiye’ye dönmeyi düşünür müsünüz?
Hasan Kaya- Bunu açık yüreklilikle söyleyebilirim. Öyle bir düşünce hiçbir zaman olmadı. Hayatımızın 50 senesi burada geçmiş. Burada rahatım. Çocuklarım da burada. Orada bir şey paylaşacağım fazla kimsemiz de kalmadı.
Tansu Sarıtaylı- Peki çocuklar bir gün Türkiye’ye dönüp orada yaşamayı düşünürler mi?
Hasan Kaya- Onlarla öyle bir şey konuşmadık. Fakat tahmin ediyorum orada yaşamak için uygun ortamın olması lazım.
Tansu Sarıtaylı- Siz haliyle az çok esnaf olarak da burada bulunduğunuz için buradaki Türk toplumunu tanıyorsunuz. Türk toplumunun Fransa’daki geleceğin nasıl görüyorsunuz?
Hasan Kaya- Bizim jenerasyon genellikle biraz çalışıp geri dönme düşüncesiyle yatırımlarını Türkiye’ye yapıyorlardı. Hatta ikinci kuşağın bir kısmı halen Türkiye’ye dönerim diye yatırım yapıyordu. Maalesef şu anda üçüncü kuşak hatta dördüncü kuşak olacak. Onların Avrupa’da ne yapacağını bilmiyorum. Ama yatırımlarını bundan böyle kaldıkları bu ülkeye yapacaklarını düşünüyorum.
Tansu Sarıtaylı- Türk toplumunun sosyal ve siyasal yapıya dahil olması konusunda gözlemleriniz nedir?
Hasan Kaya- Şöyle bir durum da var. Fransız siyasetinde belediyelerde falan encümenler görmeye başladık. Siyasette Türklerin artması, burada kalıcı olmanın kanıtı. Burada yaşayanların buraya hemen ayak uydurması lazım. O toplumla beraber yaşamanın yollarını bulması gerekiyor. Bizden önce buralara Portekiz vatandaşları gelmiş, bizden 30-40 yıl önce geldikleri zaman kendilerine ev almışlar. Hatta kendilerine ev yapanları görünce “Niye uğraşıyorsunuz, memleketinize geri dönmeyecek misiniz” diyorduk. Onlar da “Biz buraya geldik, burada yaşadığımız sürece buraya göre yaşayacağız. Şayet bir gün gidersek de satar parasını alırız. Şu anda gidip gitmeyeceğimiz bilmiyoruz” diyorlardı. Nihayetinde onlar Avrupa Birliği’ne katıldılar, dönenler oldu ama dönmeyenler de var. Maalesef bizim öyle bir şansımız yok.
Tansu Sarıtaylı- Evet Hasan bey Fransa’ya geldiğiniz için memnun musunuz?
Hasan Kaya- Ben şimdi size şunu söyleyeyim, elbette ben Türkiye’de olsaydım, orada çocuklarımın iyi eğitim almalarında çok zorlukla karşılaşacaktık. Orada üniversiteye gitselerdi maddi olarak ayrı zorluk yaşayacaktık. Burada hiçbir zorluklarla karşılaşmadık, hatta devlet yardımcı bile oldu, yani bana bir maddi sıkıntı oluşturmadılar.
Tansu Sarıtaylı- Hasan bey bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Benim sormayı unuttuğum veya sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı? Ayrıca ilk geldiğiniz zamandan unutamadığınız bir anınız varsa anlatırsanız sevinirim.
Hasan Kaya- Vallahi çok anılarımız oldu. Ama şu anda aklıma bir şey gelmiyor. Buraya kadar zahmet edip geldiğiniz için, samimi bir sohbet yaptığınız için sağ olun. Çok teşekkür ederim.
Tansu Sarıtaylı- Rica ederim, ben de teşekkür ederim Hasan bey.
Hasan Kaya- Ben teşekkür ederim buraya kadar gelip benimle röportaj yaptığınız için.