Traktör sevdasına.avareliği bıraktı. Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajlarımızı sürdürüyoruz. Bugün 52 yıldır Fransa’da yaşayan Bayburtlu İbrahim Kurtoğlu’nu sizlere tanıştırmak istiyorum. Zoraki olarak geldiği Fransa’da yaşamını sürdürüyor. Maceralı bir hayat yaşamış, kendisi söylüyor bunu. Bakalım bize neler anlatacak?
Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle röportajlarım devam ediyor Bugün de İbrahim Kurtoğlu ile beraberiz. Biraz gezer dönerim diye geldiği Fransa’da kafasına takılan şeylerin üstüne giderek yeni maceralar yaşayan İbrahim bey, anılarını paylaşacak.
Tansu Sarıtaylı- İbrahim bey, Fransa’ya ne zaman ve nasıl geldiğinizi anlatır mısınız?
İbrahim Kurtoğlu- Fransa’ya 1973 yılının üçüncü ayında geldim. Aslında ben Fransa’ya çalışmak için değil gezmek için gelmiştim. Zira o zamanlar Almanya’yı bilirdik, Fransa’yı hiç tanımıyorduk. Çalışmak için Almanya’ya yazıldım. İki meslekten kaydımı yaptırdım. Biri tuğla örme diğeri duvar işi. Çağrım çıkınca Gümüşhane’ye gittim. Seni Fransa’ya göndereceğiz dediklerinde “Hayır, ben Almanya’ya gideceğim” dedim.
O zaman Almanya’da Bayburt’tan köylülerimiz, arkadaşlarımız vardı. Onlardan Almanya’yı duyuyordum. Görevliler “Almanya yoktur, şu anda Almanya’ya gönderemiyoruz, Fransa’ya gideceksin” dediler. Ben de “Ben Fransa’ya gitmek istemiyorum, iptal edin” dedim, sıramı verdim.
Tansu Sarıtaylı- Siz Almanya’ya gitme hakkını verince ne oldu sonra?
İbrahim Kurtoğlu- Fazla geçmedi 6 ay sonra tekrar çağırdılar, bu sefer kalıp işi çıkmış. Yine “Seni Fransa’ya göndereceğiz” dediler. Yahu “Ben önceki hakkımı da Almanya çıkmadığı için iptal ettim” dedim. Öyle öyle çekişirken, müdür beni duydu, yanına çağırdı. Yanına oturdum “Bak oğlum, şimdi ekim ayı, kışa giriyoruz. Bayburt’ta 6 ay daha iş miş olmaz. Avare avare gezeceksin, boş boş geçecek altı ayın. Fransa’yı sevmiyor musun, çalışmak istemiyor musun? Sana dost olarak söylüyorum, gel bu fırsatı değerlendir. Fransa’ya git, 6 ay dur dene. Hem orayı da görmüş gezmiş olursun. Zaten şirket masraflarını karşılıyor, kalacak yerin de hazır, çalıştıkça paranı da verecekler. Şimdi birileri Avrupa’yı gezmek istese böyle fırsat bulamaz. Git bir gez. Baktın olmuyor ondan sonra dönersin” dedi.
Şimdi düşünüyorum da adam haklıymış. “Mantıklı geldi, tamam o zaman gideyim” dedim. Hemen kontratı imzaladım. İstanbul Sirkeci’den trene bindim. Yol azığımızı vermişti adamlar. Ufak bir kağıtta da gideceğim şirketin adı, adresi yazıyordu. Tren Edirne’ye ulaşınca orada durdu. Trende otururken baktım bir çeşme var. Üç günlük yola gideceğiz ya yanımdaki bidonu doldurayım dedim. İndim trenden, bidonu doldururken daha su yarıya gelmeden tren hareket etti. Koştum koştum yetişemedim. Tren gitti, azıklarım gitti, arkadaşlarım gitti, bütün hazırlıklarım gitti. Bir yiyeceğim bile yok.
Tansu Sarıtaylı- Treni kaçırdınız yani. Peki tren gidince ne yaptınız?
İbrahim Kurtoğlu- Sonraki treni bekledim. Birkaç saat mi geçti ertesi gün mü oldu hatırlamıyorum, Avrupa’ya giden sonraki trene bindim. Paris’e varınca Gare de Lyon’da indim. O istasyonda çalışacağım şirketin görevlileri, bizim diğer arkadaşları almış gitmiş. Ben tek başına kaldım. Kimse beni beklemiyor. Elimde sadece bir adres var. Ama hiç Fransızcam yok. Etraftakileri durdurup adresi gösteriyorum, adresi okuyanlar elini kaldırıyor. Anlıyorum ki çok uzak. Hakikaten en az 25 kilometre uzaktaymış.
Tansu Sarıtaylı- Fransızca bilmeden adrese ulaşabildiniz mi bari?
İbrahim Kurtoğlu- Adresi kime gösterdiysem nereyi işaret ederlerse o tarafa gittim. Başka birilerine soruyorum ‘ohoooo’ diyorlar. Demek ki çok uzakta. Milletin gösterdiği tarafa gide gide sabahtan başladım akşamı ettim. Bir o tarafa bir bu tarafa derken yürüye yürüye adresi buldum. Adrese varınca baktım hakikaten bendeki numara yazıyor kapıda. “Benim çalışacağım patronun iş yeri burası” diye düşündüm. Bahçeye girdim.
Tansu Sarıtaylı- İçeri girince ne oldu?
İbrahim Kurtoğlu- Böyle güzel peyzaj yapılmış çiçekli miçekli bir bahçede yürümeye başladım. Ofisin olduğu binaya doğru yürürken İçerideki ofise doğru İleride binanın ofisine girmek üzere adımlarımı atıyorum arkadan bir köpek omuzlarıma atladı. Üstüme atlamasıyla beni yere yatırdı. Yüzü koyun yere düştüm. Tam beni ısıracak diye beklerken köpek durdu üstümde beklemeye başladı. Beni ısırmıyor ama kalkmama da izin vermiyor. Ben ses çıkarmadan yatıp beklemeye başladım. Beni bürodan görmüşler. Koşup geldiler, köpeğe bırak dediler köpek bıraktı. Beni büroya götürdüler. Ben de hemen sözleşme kağıdım çıkarıp gösterdim. Adamlar “Bu bizim kayıp işçi” diye anladılar. Öylece Fransa’da çalışacağım şirkete ulaşmış oldum.
Tansu Sarıtaylı- Peki ilk geldiğin zaman neyin özlemini çektiniz, burada arayıp bulamadığınz bir şey oldu mu?
İbrahim Kurtoğlu- Fransa’da çalışmaya gönlüm yok, gezmeye çelmişim hani. Şirket bana iş veriyor, yatacak yerim de hazır ama çalışmıyorum. Ne yapıyorum, harçlığım çıkacak kadar 5-10 gün çalışıyorum, sonra para bitene kadar geziyorum. Sonuçta altı ay gezip geri dönmek var kafamda. Gezip dururken aklıma bir şey geldi.
Tansu Sarıtaylı- Ne geldi aklınıza?
İbrahim Kurtuoğlu- Bayburt’ta rahmetli babam rençberlik, çiftçilik yapardı. Öküz ile sabanla çift sürerdi. “Baba bu iş öküzle çok zor oluyor. Motor alıp bu işleri motorla yap” demiştim. O zaman traktör de yeni çıkmıştı ama Bayburt’a bile neredeyse hiç gelmemişti, bizim köyde hiç yoktu. Traktör almak isteyenler sıraya giriyordu, 6 ay veya bir sene bekliyorlardı. Ben de acaba Fransa’dan traktör alabilir miyim diye düşündüm. Paris’te aradım buldum traktör fiyatını sordum. Fiyatı fazla geldi ama bir de 2 ay mı 6 ay mı ne beklemek gerekiyormuş. Baktım oluru var. “Ulan hazır Fransa’ya gelmişken bir traktör alayım da öyle gideyim ne olacak” dedim. Bu sefer başladım çalışmaya. Hani traktör alacağım ya daha işi bırakmadım.
Tansu Sarıtaylı- Traktör sevdasına tekrar çalışmaya başladınız yani. Peki parasını biriktirdiniz mi?
İbrahim Kurtoğlu- Tabi. Çalıştım, traktörün parasını Fransa’da ödedim. Fergison marka traktör için kaydımı yaptırdım. Madem traktörün parasını ödedim, ben hemen kaçacağım. Ben artık gidiyorum traktörümü bana verin de götüreyim dedim. Öyle olmaz dediler. Servis mi ne varmış. 10-20 tane traktör toplanıyor, bir vagon kiralanıyor. Trene yükleyip o şekilde gönderiyorlarmış. Ne zaman olur diye sordum, en az altı ay sonra olur, çünkü nakliye vagonu yeni gitti dediler. Yeni servisi altı ay beklemek lazım. En iyisi ben memlekete gideyim, altı ay sonra gelir traktörümü alırım diye düşündüm.
Bayburt’ta Aslandede köyündeyim. Bir ay kadar köyde kaldım. Sonra çarşıda gezerken bir şey dikkatimi çekti, daha önce yoktu. çünkü Fransa’ya ilk gittiğimden beri 3-4 sene geçmişti. Bayburt’ta traktörlerin sayısı artmaya başlamış. Hatta bizim köye bile gelmeye başlamış. Baktım traktör satan bir acente var. Orada Ford traktörü gördüm. Girdim fiyatını sordum, şimdi tam hatırlamıyorum 130 bin gibi bir şey söyledi. Paranın yani Frank’ın 2.5 lira olduğu zamandı. Ulan bu traktör, Fransa’dan getireceğim traktörden daha ucuz. Bir de o traktörü trene bindirecekler, tren parası vereceğim, gümrük parası vereceğim, İstanbul’dan Bayburt’a getirmeye uğraşacağım. Baktım buradakini satın almak daha avantajlı. Hemen acenteye gittim “Bunu bana satın, ama parasını altı ay sonra vereceğim” dedim. Niye 6 ay sonra deyince “Fransa’ya dönüp parasını getireceğim” diye cevapladım. “Biz sana nasıl verebiliriz. Tanımadığımız bir adama nasıl verelim. Bize Bayburt esnafından sağlam bir kefil getir” dediler. Çıktım, o zamanın şehrin tanınmış esnafından Dündarlar vardı, şimdi hale ticaret yapıyorlar. Onların sahiplerinden Şevket beye gittim, durumu anlattım. “Haydi gel benimle” dedi. İçeride acente sahibi Dündarların adamını görünce “Sen benim en çok istediğim adamı getirmişsin” dedi. Yani onun da arkadaşıymış. Kalktı raftan anahtarı aldı avucuma koydu. Al traktörünü hayırlı olsun dedi. Oturduk evrak işlerini yaptık.
Tansu Sarıtaylı- Traktörü aldınız yani?
İbrahim Kurtoğlu- Evet. Traktörü teslim aldım. Öyle bir sevinçle bir havayla erzakları da traktörün kenarına koydum. Pataküt pataküt köye vardım. Köylü hemen etrafımı sardı. Bunu ne zaman getirdin diye sordular. Tabi daha önce anlattığım için Fransa’da satın aldığım traktör zannettiler. Yok dedim. Bunu Bayburt’tan aldım.
Tansu Sarıtaylı- Traktörü köye götürünce, bitti mi Fransa işi?
İbrahim Kurtoğlu- Tabi birkaç ay geçti, ben tekrar Fransa’ya döndüm. Traktöre başvurduğum acenteye gittim. Zaten en başta işlem yaparken merak ettiklerimi sormuştum. Ben ölürsem, vazgeçersem veya gelmezsem para ne olacak demiştim. Onlar da 50 sene dursa bu fiyat değişmez, biz senin paranı çalıştırıyoruz. İstediğin zaman paranı geri veririz demişlerdi. Öyle de bir kağıt yazmışlardı. Onu verdim, paramı geri aldım. Yani 28 bin Frank mıydı neydi tam hatırlayamıyorum. Niyetim, hemen Türkiye’ye geri dönüp Bayburt’taki adamın parasını ödemekti. Artık daha Fransa’ya gelmeyecektim. Tabii bunu düşünürken aradan bir iki hafta geçti. Yine kafama bir şey takıldı.
Tansu Sarıtaylı- Kafanıza ne takıldı İbrahim bey?
İbrahim Kurtoğlu- Kafama takılan şey traktörü almakla her şeyin bitmediğiydi. “Sen bu traktörü aldın iyi de bu traktöre römork lazım, pulluk lazım, diğer ekipman lazım, lazım da lazım. Bunların parası nerede?” diye düşündüm. “Lan burada hazır şirkette para kazanıyorum, şirket de benim işimden memnun. Ne zaman gidip istesem bana iş veriyorlar. Çalışa çalışa olur, bunların parasını kazanayım” dedim. Başladım çalışmaya, alacağım diğer ekipmanın parasını da yaptım. Artık Türkiye’ye gidebilirim. Fakat bu arada bu ülkenin dilini de daha iyi öğrenmeye başladım. Yine nereden baksan 3-4 defa geldim, 5-6 sene kaldım. Fransa’ya bir alışkanlığım oldu. Ne yaptım ben, kendim bir işe giriştim.
Tansu Sarıtaylı- Kendiniz ne işine giriştiniz?
İbrahim Kurtoğlu- Ben yevmiye ile çalışmayı sevmiyorum. Karar verdim, yevmiyeli işçi çalıştıracağım. Pavyon evler (müstakil) inşaatı işi aldım şirketten. İşçiliği benden, malzemesi şirkettin olacak şekilde parasını konuştuk. Müstakil ev başına parasını alıyorum. Ama bir haftada bir ev bitiriyorduk. Öyle çok çalışıyordum yani. Türk işçilerim vardı, kimi yasal kimi kaçak. Onları da idare ediyordum. Proje ortada, evlerin nerede olduğu belli, ne zaman olacağı belli, insanlar projeden evlerini seçiyor, parasını krediyle ödüyor. Bir gün inşaat alanında oturuyoruz, öğle yemeğinde işçilerle bir aradayız. Tam karşımda tamamladığımız evlerden birinin merdivenlerinden yukarı çıkan bir adam dikkatimi çekti.
Tansu Sarıtaylı- İnşaat alanında ne dikkatinizi çekti?
İbrahim Kurtoğlu- Afrikalı bir müşteri, çıktı indi evi inceledi. Ben ona bakarken kafama dank etti. “Ulan dedim, sen bu evleri yapıyorsun elin Afrikalısı dahi gelmiş ev satın alıyor, sen neden bir ev alamıyorsun. Ulan Bayburtlu yazıklar olsun” dedim kendi kendime. Böylece kafama bir sorun daha takmış oldum.
Tansu Sarıtaylı- Öyle olunca ne yaptınız peki?
İbrahim Kurtoğlu- Hemen kalktım merdivenleri çıkıp büroya girdim. Bürodaki satıştan sorumlu sekreter beni tanıyor. Gittim o satıcı kadına sitem ettim. “Biz bu kadar ev yapıyoruz da sen bize bir tane vermiysen de elin Afrikalısına veya şuna buna veriyorsun. Bize bir tane niye vermeyesin” dedim. Kadın “Kurtoğlu, sen istedin mi ki verelim” diye cevapladı. “Git beğen bir tane” dedi. Gittim birini gösterdim “O satıldı” dedi. Başka bir tane seçtim. Hemen kaydımızı yaptık. Elime kağıdı verdi, evi satın almak için bankaya gidip kredi müracaatında bulundum. Fakat işlemlerin sonu beklediğim gibi olmadı.
Tansu Sarıtaylı- Bankada ne sorun yaşadınız?
İbrahim Kurtoğlu- Kredi için başvurumu yaptım, görevli bana “Tamam ama senden bir şey istiyorum Kurtoğlu” dedi. “Türkiye’ye gönderdiğin para havalelerinin makbuzunu bana getirmeni istiyorum” diye konuştu. Şaşırdım, dedim bunda bir iş var. Bunlar bu havale makbuzlarını niye istedi sonra bir oyun çıkmasın başıma diye işkillendim. Ben buna hemen bir tedbir alayım diye düşündüm.
Tansu Sarıtaylı- Ne tedbir aldınız peki?
İbrahim Kurtoğlu- Onların istediği bütün makbuzları vermeyeyim diye düşündüm. Belki 10 tane havale işlemi yapmışımdır. Bunlardan sadece üç tanesini aldım bankaya götürdüm. Bankadaki görevli havale makbuzlarını inceleyip “Kurtoğlu sana kredi veremeyiz” dedi. Niye veremediklerini sorduğumda “Sen yatırımı Türkiye’ye yapıyorsun. Bizden alacağın krediyi bize ödemezsin” diye cevap verdiler. İşe bak deyip bankadan dışarıya çıktım. Sonra bankanın salonuna geri döndüm. “Buna da bir oyun düşüneyim” dedim. Gelen her şeye ben bir numara düşünüyorum. Bunun gereğini de düşündüm. Tekrar görevliye gittim konuşmaya başladım: “O paraları niye gönderdiğimi hiç sordun mu? Türkiye’ye giderken gümrükte 5 bin Frank’tan fazla para buldular mıydı devlet el koyuyor. Devlet dışarıya fazla para çıkmasını istemiyor. Ben Türkiye’ye izne gittiğimde bol bol geziyorum, yiyorum içiyorum. Harcamalarım çok oluyor. Türkiye’de bir ay iki ay gezeceğim bana çok para lazım. Ama üstümüzde fazla para taşıyamıyoruz. O sebeple paranın bir kısmın önden havale ediyorum. Sonra buradan izne gittiğimde de o parayı alıp kullanıyorum. Anca yetiyor.” Böyle izah edince banka görevlisi ikna oldu, “Öyle mi” dedi bastı mührü. Öylece evi almış oldum. Görüyorsunuz benim işler numarasız olmuyor.
Tansu Sarıtaylı- Evi aldıktan sonra sizin Türkiye planları ne oldu?
İbrahim Kurtoğlu- O ev hala duruyor. Sen misin Fransa’ya turist gibi gelip geri dönmek isteyen. Ev de başıma kaldı. Oldu mu şimdi buradan git gidebilirsen. Onun için çalışayım, bunun için para kazanayım derken burası bizim vatanımız oldu. Çık işin içinden çıkabilirsen. İşte böyle böyle Türkiye’ye dönemedim.
Tansu Sarıtaylı- Peki bir gün Türkiye’ye gidip yaşamayı düşünüyor musun?
İbrahim Kurtoğlu- Şimdi zaten burada hiç durmayı düşünmüyorum. Kışın çocukların yanında olmak için buraya geliyorum. Bizim memleket Bayburt, çok soğuk. Onun için kışın Fransa’dayım. Ah bir bilsen nasıl gözlüyorum nisan ayını. Baharda yine Bayburt’a, köyüme gideceğim.
Tansu Sarıtaylı- Peki Fransa’da yaşayan çocuklarınız Türkiye’ye döner mi?
İbrahim Kurtoğlu- Valla çocuklar şimdilik dönmez. Herkesin burada işi gücü var. Burada doğmuş, burada üniversiteyi bitirmişler. Ayrıca çocukların okulları var. Çocuklar adam olsunlar diye uğraştık hep. Şimdi burada buldukları işi Türkiye’de nerede bulacaklar? Zaten çocuklar Türkiye’yi pek bilmiyorlar. Burada yaşamları güzel. Belki emekli olduktan sonra dönerler.
Tansu Sarıtaylı- Siz şimdi ne yapıyorsunuz?
İbrahim Kurtoğlu- Ben baharda Bayburt’a giderim. Köyde güzel bir evim var, gelirseniz orada misafir etmek isterim. Evimi gelip gören herkes hevesleniyor. Şimdi çocuklar da oraya gelip heveslensin, rahat etsinler diye orayı çok güzel hazırladım. Tabi çocuklar köye gelip orada yaşarlar mı bilemiyorum.
Tansu Sarıtaylı- Peki şimdi onca yılın ardından ne durumdasınız?
İbrahim Kurtoğlu- Fransa’dan emekli oldum, oturumum var, her şeyim var. Herhangi bir kötü şeye veya kavgaya maruz kalmadım. Allah’a şükür güzel yaşamışım. Arkadaşlarımın hepsi emekli olduktan sonra vatanına dönüyor. Hele biraz yaşlanınca vatanım da vatanım diyor insan tabi.
Tansu Sarıtaylı- İbrahim bey, Türklerin Fransa’daki geleceğini nasıl değerlendiriyorsunuz?
İbrahim Kurtoğlu- Buradaki Türk vatandaşlarının geleceğine bakacak olursak, benim gibi düzgün çalışanların yaşantıları kolay olur.
Tansu Sarıtaylı- İbrahim bey bana ayırdığınız zaman için çok teşekkür ederim. Benim sormayı unuttuğum veya sizin paylaşmak istediğiniz başka bir anınız var mı?
İbrahim Kurtoğlu- Ha madem buradayım, sosyal işlere de giriştim. Bir derneğin kurucusuyum. ???? Hangi dernek? Millet merak eder, falanca yerdeki filanca dernek diye yazmak gerekir mi????Buraya aşık biriyim. Ben milletle toplumla iç içe olan uğraşan bir insanım. İşçilerimize de çok desteğimiz oluyor Allah’a şükür. Tabi dernek işlerini yürütürken resmi muameleler oluyor. Belediyede işlerimiz oluyor. Fransız vatandaşlığına sahip olursam bu işler kolay olur diye düşündüm. Ne zararı var Türk vatandaşlığının yanına Fransız vatandaşlığını da alıp çifte vatandaş olmanın? Kalktım Fransız vatandaşlığına başvurdum. ‘Bekle’ dediler. Paris’te bir anket soruşturmasına tabi tutuldum. Beni bir yere gönderdiler, böyle kuytu bir yer, bodrumda bir yere indim. Anketi yapan kişinin karşısına oturdum. İfademi alacak, niye vatandaş oluyorsun diye soracak.
Sorguyu yapan kişi evrakımı inceledikten sonra “Kurtoğlu, senin Fransa’da oturum süren dolduğu zaman devlet zaten oturumunu uzatıyor. Vatandaşlığa ne ihtiyacın var, niye Fransız vatandaşlığı istedin” diye sordu.
Öyle sorunca, hemen buna iyi bir cevap vermem gerekti. Kurtoğlu, bir çare daha bul diye düşündüm. Hemen orada aklıma geldi. “O numarayı kullanmam lazım yoksa bana vatandaşlık vermeyecekler” diye düşündüm.
Hakime şöyle dedim “Hakim bey, şu zamanda Fransa’ya gelmişim, burada çalışıyorum, burada yaşıyorum. Fransızlar bana ne diyor? Bana ‘yabancısın’ diyorlar değil mi?” Öyle söyleyince “he” diye karşılık verdi. Devam ettim: “Peki Türkiye’ye gidince bana ne diyorlar. Orada da yabancıyım. Burada yabancı, orada yabancı. Hiç olmazsa Fransız vatandaşı olayım da burası vatanım olsun. Fransız vatandaşlığın bundan istiyorum.” Böyle konuşunca adamın hoşuna gitti. Daha başka soru sormadı, mührü bastı. Böylece Fransız vatandaşı da oldum.
Tansu Sarıtaylı- İbrahim bey çok çok teşekkür ederim.
İbrahim Kurtoğlu- Ben teşekkür ederim. Bayburt’a gelirseniz misafirim olursunuz.