Yarım Asırdır Fransa’da yaşayan Melih Yükseliman, ABD’ye gidecekti bir mektupla Paris’e geldi, geliş o geliş tam 57 yıldır bu ülkede çifte vatandaş statüsüyle yaşıyor.
Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajımızı sürdürüyoruz. ABD’ye gitmeye hazırlanan Melih Yükseliman bey, Fransa’daki arkadaşından aldığı mektup ve davet üzerine Paris’e gelmiş. 57 yıldır Fransa’da yaşayan Melih Yükseliman bey hayatını özetlerken, “Ben iki ülkenin de vatandaşıyım. Hem Türk’üm hem de Fransız’ım. Kaderi değiştiremeyiz, bu da kaderimiz” diyor.
Yarım asırdır burada yaşayan Türklerle ilgili röportaj serimizde Melih Yükseliman ile birlikteyiz. İki küçük çoğuyla buraya gelen, üçüncüsüne de burada sahip olan Melih bey, maceralı hayatını anlatırken, duygularını da paylaşacak.
Tansu Sarıtaylı- Melih bey Fransa’ya ne zaman geldiniz?
Melih Yükseliman- 22 Haziran 1967 tarihinde Paris’e ayak bastım. İstanbul Sirkeci’den trenle Almanya’nın Münih şehrine gittim, oradan Fransa’ya gelen trene binip Gare de L’est tren garına indim. O şekilde Paris’e geldim.
Tansu Sarıtaylı- Peki Fransa’ya geliş amacınız neydi?
Melih Yükseliman- Esasında Fransa’yı düşünmemiştim. Daha ziyade Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmeyi düşünmüştüm. Ama Amerika’ya gidebilmem için İngilizcem yeterli değildi. Çok az İngilizce biliyordum. O bakımdan Fransa’yı düşündüm. Bunda da Fransa’daki arkadaşım etkili oldu. Bana yazdığı mektupta “Melih buraya gel. Terziler için burası çok iyi. Burada bir iki sene çalışır sonra eğer istiyorsan Amerika’ya gidebilirsin, gerekirse Türkiye’ye dönersin” demişti. O sebeple Paris’e geldim, fırsat bulursam Amerika’ya gidecektim ama kısmet olmadı.
Tansu Sarıtaylı- Peki geldiğiniz yıllarda zorlandınız mı? Dil bilmemek yol bilmemek zor olmadı mı?
Melih Yükseliman- Tabii ki zorluk çektim. Fakat beni buraya çağıran arkadaşlarım olduğu için onların vasıtasıyla hemen iş buldum. Biraz da İngilizcem olduğu için çok fena olmadı. Hatta beni işe alan ilk patronumla İngilizce konuştum. “Fransızca bilmiyorsunuz” dedi, ben de “Ama siz de İngilizce bilmiyorsunuz” demiştim. Bir hafta sonra işe başladım, 10 gün sonra da benim çalışma iznim ve oturma iznim çıkmıştı, Çünkü kalifiye bir eleman olduğum için derhal işlemlerimi yapmışlardı.
Tansu Sarıtaylı- O kalifikasyonu nerede kazanmıştınız?
Melih Yükseliman- İzmir Alsancak’ta dükkanım vardı. Butiğimi kapatıp öyle gelmiştim. Yani beden işçisi olarak değil yetişmiş, meslek sahibi biri sıfatıyla gelmiştim buraya.
Tansu Sarıtaylı- Peki geldiğiniz yıllarda fazla Türk yoktu öyle değil mi?
Melih Yükseliman- Hayır yoktu. Yüz kadar Türk arkadaş biliyorum, hepimiz terziydik. İzmir’den, İstanbul’dan, Ankara’dan çok kaliteli terzilerin yanında çalışmış veya dükkan açmış arkadaşlar. Sanırım 130 veya 140 kişiydik. Hemen her akşam buluşur kağıt oynardık, muhabbet ederdik. Buluştuğumuz kahve esasında Fransız kahvesi değil de tut ki bizim için Türk kahvesiydi. Bütün Türkler orada buluşurdu.
Tansu Sarıtaylı- Cadet semti dedikleri yer değil mi?
Melih Yükseliman- Evet Cadet rue Lafayet’in üzerinde Cafe Rekord diye bir kahveydi.
Tansu Sarıtaylı- O yıllarda Fransızların Türklere bakışı nasıldı? Türkleri tanıyorlar mıydı?
Melih Yükseliman- Efendim o tarihlerde “Ben Türk’üm” dediğim zaman Fransızlar, bileğini yukarı kaldırıp kaslarını göstererek “Türk gibi kuvvetli” (fort comme un Turc) diyorlardı. O şekilde bizim milletin tarifini yapıyorlardı.
Tansu Sarıtaylı- Evet oldukça ilginç. Peki Fransızların benzeri bir yaklaşımı oldu mu?
Melih Yükseliman- Ben dans etmesini severim. Bir seferinde eşimle birlikte bir dansinge gitmiştim. Eşimle swing yapmaya kalktık. Dans ettikten sonra masaya oturduk. Etraftaki adamlar gelip merakla sordular “Beyefendi siz yabancısınız, yabancı dilden konuşuyorsunuz. Hangi millettensiniz?” Ben de “Türk’üm” dediğim zaman “Türkler bu kadar iyi dans bilen, bu kadar medeni insanlar mı? Biz Türkleri tanıyamamışız” diyerek kollarını kaldırdılar. Yine böyle Türk gibi kuvvetli manasına gelecek şekilde kaslarını göstererek “Bravo” diyorlardı. O günü hiç unutamam.
Tansu Sarıtaylı- Melih bey, o zamanki bakışları öyleydi, peki Fransızların Türklere bakışı ne durumda şimdi? Siz bu konuda ne hissediyorsunuz?
Melih Yükseliman- Çok değişti. Hele 1980 yılından sonra gelen arkadaşlar, işçiler, orman işçileri, inşaat işçileri, fabrika işçileri falan geldikten sonra. Çoğu köylerden, kasabalardan gelen vatandaşlarımızın hali dikkatlerini çekince bakışları değişti tabi. Yavaş yavaş sert bakışlar, sert konuşmalar olmaya başladı.
İnanır mısınız bazı yerlerde, yabancı olduğumuz anlaşılıyor. Ne kadar Fransızca bilsek de aksanımızdan hemen anlıyorlar. Üzülerek belirteyim ki artık bazı zamanlar Türk olduğumu söylemiyorum. Bir yabancı olduğumu, buraya gezmeye geldiğimi söylüyorum.
Tansu Sarıtaylı- Melih bey buraya gelişinizde mesleğinizle ilgili diploma almak istiyormuşsunuz.
Melih Yükseliman- Evet, mesleğimle ilgili bir diploma alıp iki sene sonra vatanıma dönmek üzere gelmiştim. Fakat diplomamı 57 senedir alamadığım için üzgünüm. Eğer bir gün Paris’ten diplomamı alırsam, diplomalı terzi olarak dönersem, belki tabut içinde dönerim ama canlı dönersem evimin bir köşesine asacağım.
Tansu Sarıtaylı- Peki Melih bey ömrünüzün çoğu Fransa’da geçmiş, kendinizi kültür olarak Türk
kültürüne mi Fransız kültürüne mi daha yakın hissediyorsunuz?
Melih Yükseliman- Kültür olarak tabii ki Fransız kültürü. Ama Türk olarak, içimizdeki o Türklük Türklük duygusu, Türklük heyecanı asla bitmiyor. İnanır mısınız ben emekliyim, 5-6 aylığına memleketime gidiyorum. Ama bize bütün Avrupa kapıları açık, çünkü Fransız vatandaşlığım var. Başka bir pasaporta ihtiyacım yok. Fakat yine de arabanın direksiyonuna geçince rotayı yine Türkiye’ye çeviriyoruz. Yine haydi memleketimize diyoruz. İlle de vatan diyoruz. Bu duygu asla içimizden çıkmıyor.
Ama ben diyorum ki çifte vatandaşım, benim iki milletim var. Türk’üm ve aynı zamanda da Fransız’ım Çünkü 57 senedir buradan yani Fransa’dan ekmek yiyorum. Bunlar sayesinde Türkiye’de çok mal mülk edindim, çok paralar kazandım. Allah bin kere razı olsun, bunları asla inkar etmiyorum.
Burada Fransız’ım, Türkiye’de Türk’üm. İki memleketi de çok seviyorum. Memleketimi de seviyorum Fransa’yı da seviyorum Türkiye’yi zaten seviyorum çünkü Türküm. “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyen Ata’nın evlatlarıyız, onun torunlarıyız, söyleyeceğim bu kadar.
Tansu Sarıtaylı- Şimdilerde haliyle yılın 5-6 ayı Türkiye’de yaşadığınızı söylediniz. Türkiye’de sizin Avrupa’dan geldiğinizi bilenler bir ayrıcalık yapıyor mu? Almanya’da yaşayan vatandaşlarımızı asla küçümsemek gibi bir düşüncem de yok ama şöyle tarif edeyim “Almanyalı gözüyle bakıyorlar mı?”
Melih Yükseliman- Fiyatlarda falan oynama yapılıyor, çoğu yerde oluyor. Ne kadar saklamak istesek de konuşurken arada Oui veya No diye kelimeleri söyleyiveriyoruz. Karşımdaki de hemen anlıyor, “Beyefendi Almanyalı mısın? Almanya’dan mı geldin?” diyor. “Hayır, Paris’ten geldim” diyorum. O zaman mutlaka rakamlar değişiyor. Bu üzücü bir durum. Bazen de işi şakasına vuruyoruz biraz muhabbetle tekrar normal vaziyetine dönüyoruz.
Tansu Sarıtaylı- Peki Melih bey Fransa’ya geldiğiniz için memnun musunuz?
Melih Yükseliman- Çok memnunum. İyi ki Fransa’ya gelmişim, iyi ki Avrupa’ya çıkmışım. Buraya iki çocukla geldim, üçüncü çocuğumuzu da burada dünyaya geldi, parizyen bir kızımız olmuş oldu. Eğer Türkiye’de kalsaydım bu kadar rahat şekilde yaşayamazdım, bu kadar mal mülk edinemezdim. Biliyorsunuz Avrupa’ya, Almanya’ya gelen arkadaşlar ille de Türkiye’den bir arsa alabilmek için hatta Almanya’dan bir Mercedes alıp o arabayla köyüne gidebilmek hevesiyle geliyorlar.
Ama ben öyle bir hevesle gelmedim. Sadece bir diploma alıp, tekrar İzmir’e dönmek, orada butik açıp Paris’ten diplomalı bir terzi olarak işime devam etmek istiyordum. Tabi kader böyle, hayat bizi 57 senedir burada tutuyor. Ne zaman döneceğim meçhul. İki sene evvel eşimi kaybettim, Allah rahmet eylesin. Belki de buradan eşimin cenazesinin memlekete gittiği gibi benim de cenazem gidecek. Eğer canlı olarak dönersem, buradan diploma alırsam evimin bir köşesine asmayı düşünüyorum, Allah nasip ederse.
Tansu Sarıtaylı- Melih bey, siz 57 yıldır buradasınız, çocuklar burada büyümüş. Çocukların kültürleri nasıl? Türkiye’ye karşı yaklaşımları nasıl?
Melih Yükseliman- İki kızım burada. Oğlum ise Türkiye’de. Bursa’da Renault araba fabrikasında çalışıyordu, oradan emekli oldu. Hayatından memnun. Fakat kızlarımın Türkiye ile pek ilgileri yok. Sadece tatil için gittiğimizde Türkiye’yi görüyorlar. Onlara Türkiye’yi tanıtmak istiyorum, vatanımın güzelliklerini göstermek istiyorum. Dünyada eşi benzemez bir havası suyu olduğunu öğretmeye çalışıyorum. Belki biraz muvaffak olabiliyorum ama tam manasıyla diyemeyeceğim. Çünkü büyük kızım 5 yaşında geldi, oğlum 10 aylıktı, küçük kızım da zaten burada doğdu. Dolayısıyla ben onlara kendi hissettiğim duyguyu nasıl verebilirim.
Onlar burada yetiştiler, burada okudular. Artık çok zor. Burada torunlarım bile büyüdü. En büyük torunum 44 yaşında. Torunumun çocuğu oldu. Çocuklar için Türkiye’ye dönmek artık çok zor. Onların memleketi burası. Sadece babamızın, dedemizin toprağı, yazlığı diyerek Türkiye’ye gelecekler. Ama onlar artık Fransız ve Fransa’da yaşayacaklar.
Tansu Sarıtaylı- Melih bey, bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Benim sormayı unuttum veya sizin eklemek istediğiniz bir şey olabilir. Hatta unutamadığınız bir anınız varsa onu anlatın. Okuyucularımızla paylaşacağınız bir anınız var mı?
Melih Yükseliman- Anılarımız çok. Birini anlatayım. Hanım yeni gelmişti, o ara üçüncü çoğumuz burada doğdu. Fakat o zaman arabamız yoktu. Metroyla bir arkadaşımızı ziyarete gidiyorduk. Metro trenini beklerken, iki yaşındaki oğlum elindeki topunu raylara düşürdü. Top tam iki rayın arasındaydı. Ben de topu almak için fırladım, rayların arasına atladım. Ben atlar atlamaz bir çığlık duydum. Meğer o zamanlar metrolarda güvenlik görevlileri varmış. Güvenlikçi hanım, benim atladığımı görür görmez güvenlik sisteminin camını kırp elektriği kesmiş. Yani metro trenlerini durdurdu. Dahası var, çığlık atarak bana doğru geldi. “Mösyö! Bir franklık top için sen hayatınla oynadın. O topun değeri 1 Frank. Sen onu alacağım diye raylara atladın” dedi. O sözleri asla ve asla unutamıyorum. Tabi sonra bana 25 Franklık ceza kesmişler. Çünkü elektriği kestikleri için bütün metrolar durmuştu. O cezayı ödedim ama o hatıra hep aklımda kaldı.
Tansu Sarıtaylı- Peki çok teşekkür ederim Melih bey.
Melih Yükseliman- Ben teşekkür ediyorum, çok memnun oldum. Sen zaten benim çok eski dostumun damadısın, seni bir kardeş olarak bir arkadaş olarak çok sevmiştim. Çok merhametli, çok dürüst bir insansın. Allah yolunu açık etsin. Yaptığın bütün işlerde başarılar diliyorum.