FRANSA’DA YARIM ASIRDIR YAŞAYAN TÜRKLERDEN / YUSUF COŞKUN

199
20 Ekim 2024 tarihinde Tansu Sarıtaylı tarafından eklendi

İşte yükselişi de değişimi de yaşadı.Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türkler röportaj serimize 53 yıldır Fransa’da yaşayan Yusuf Coşkun, 1972 yılında İstanbul Sirkeci’den bindiği kara trenle Fransa’nın Strazburg şehrine gelmiş ve orda faaliyet gösteren giyim fabrikasında iş başı yapmış. Maceralı bir yaşam sürmüş. Buyurun 53 yıllık Fransa mecarasını kendisinden dinleyelim.

Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türkler röportaj serimizde bu sefer 53 yıldır Fransa’da yaşayan Yusuf Coşkun var. 1972 yılında İstanbul’dan bindiği kara trenle Fransa’nın Strazburg şehrine gelen Yusuf Coşkun, giyim fabrikasında işbaşı yapmış. Yusuf bey, maceralı yaşamını okurlarımız için paylaştı.Yarım asırdır Fransa’da yaşayan Türklerle ilgili röportajlarımız devam ediyor. 1972’de bu ülkeye gelmiş olan Yusuf Coşkun, Fransa’da yaşadıkların özetledi.

Tansu Sarıtaylı- Fransa’ya ne zaman geldiniz Yusuf bey?

Yusuf Coşkun- 23 Nisan 1972’de Malatya’da valizimi hazırladım ve İstanbul’a doğru yola çıktım. Nihayet 31 Nisan 1972’de Fransa’ya girdim. Ertesi gün 1 Mayıs olduğu için işyeri kapalıydı. Ondan sonraki gün de pazardı. Dolayısıyla iki gün dinlenip konfeksiyon fabrikasında işe başladım.

Tansu Sarıtaylı- Fransa’ya uçakla mı geldiniz?

Yusuf Coşkun- O senelerde uçağı rüyamızda bile göremiyorduk. Fransa’ya ilk gelişimde İstanbul Sirkeci’den kara trene bindim. Güzel bir yolculuk yaptım.

Tansu Sarıtaylı- Diğer vatandaşlarımızın paylaştığına göre, o yıllarda kara tren yolculuğu pek de konforlu değilmiş. Siz şanslı mıydınız?

Yusuf Coşkun- Aslında ilk yolculuğum güzel geçti, ama sonraki yolculuğum hiç de öyle olmadı.

Tansu Sarıtaylı- Sonraki seferler çok mu zor oldu?

Yusuf Coşkun- Fransa’ya ilk geldiğimde bir buçuk yıl kaldım. Sonra izin kullanmak üzere Türkiye’ye gittim. Yani hem tatile hem evlenmeye diyeyim. Fakat giderken çektiğim rezilliği ve hüsranı bir Allah bilir bir ben bilirim. Anlatılacak gibi değil.

Tansu Sarıtaylı- Yusuf bey, yolculuk ne kadar zordu ki öyle söylediniz?

Yusuf Coşkun- Çok kötü ve zorlu bir yolculuktu. Trenin ara kompartımanında yerlerde kaldık. Valizleri koyacak yer bulamadık. Bulup oturduğumuz yerde uyuduk. Tuvalete gitme imkanı yoktu. Çok sıkıntılı oldu. İstanbul’a vardıktan sonra memleketime, Malatya’ya ulaştım. Düğünümüzü yaptık ve eşim için de pasaport çıkarttım. Eşimi taktım koluma, beraber İstanbul’dan yine kara trene bindik.

Tansu Sarıtaylı- Fransa’ya ikinci gelişiniz de trenle oldu yani.

Yusuf Coşkun- Evet, çünkü uçak yoktu. Maalesef, eşimlebirlikte yaptığım yolculuk da benim Türkiye’ye izne gelirken yaşadığım zorluklarla aynı ortamda geçti. Hep ayakta kaldık, ayakta uyuduk, ayaklarımız şişti, hasta olduk. Üç gün içinde ne zorlukla Fransa’ya geldik, ne hatırlamak ne yaşamak isterim. Akabinde biz yedi sene Türkiye’ye gitmedik. Tren yolculuğundan nefret ettiğimiz için memlekete gidemedik.

Tansu Sarıtaylı- Birkaç yıl içinde uçak seferleri de başlamış.

Yusuf Coşkun- Aradan 4-5 yıl geçtiğinde yavaş yavaş Türk Hava Yolları (THY) uçak seferleri yapmaya başladı. Uçak sayesinde insanlar daha rahat gidip gelmeye başladı. Ama bize işçi gözüyle değil patron gözüyle bakıyorlardı. Bilhassa yaz aylarında inanılmaz bilet fiyatlarına şahit olduk. 10-15 bin Frank civarındaydı bir bilet fiyatı. Biz de uçakla bazı yıllarda gittik bazı yıllarda gidemedik.

Tansu Sarıtaylı- Yusuf bey, tekrar Fransa’daki işinize dönelim. Biraz anlatır mısınız?

Yusuf Coşkun- Bizim giyim üzerine olan işyeri Strazburg şehrindeydi. 1975 yılının sonlarında o işyerini bırakıp Paris’e taşındım. Paris ayrı bir dünya. Sonuçta buraya alıştık. Sonra çocuklarımız oldu, büyüdüler, yıllar geçti.

Tansu Sarıtaylı- Paris’te kendi işinizi kurmuşsunuz. Bu nasıl oldu biraz açar mısınız?

Yusuf Coşkun- Etrafı ve piyasayı tanıdıkça kafamda bir fikir oluştu. Bir esnaf belgesi alıp, kendim bir atölye açtım, yani kendi hesabıma çalışmaya başladım. O zamanlar yabancılara, ‘şirket’ kurma hakkı verilmiyordu, o sebeple ‘esnaf’ izni alarak işyerimi açtım. Ama izin belgesi almak için de çok uğraştım, altı ay sürdü esnaf olarak işyeri açma iznini almak. Dolayısıyla ben de resmi olarak konfeksiyon atölyesi açıp bu işe girişmiş oldum. Uzun süreler devam ettim.

Tansu Sarıtaylı- Esnaf statüsünden şirket statüsüne nasıl geçtiniz peki?

Yusuf Coşkun- Daha sonraki yıllarda François Mitterrand, Cumhurbaşkanı seçilince ülkedeki yabancılara şirket kurma hakkı verdi. O şekilde küçük esnaflığı bırakıp, daha çok kişiyi çalıştırabileceğimiz ‘şirketimizi’ kurduk.
O yıllarda çirkin lokalleri alıp güzel atölyeler açtık. İyi makinelere para yatırdık. Çok iyi paralar kazandık.
Fakat daha sonra Fransa’nın kanunlarını yeteri kadar bilmediğimiz için elimizdeki makinelere, atölyelere devlet el koydu ya da hava parasıyla birilerine biz kendimiz satmak zorunda kaldık.

Tansu Sarıtaylı- Ne oldu da atölyeler elinizden çıktı?

Yusuf Coşkun- Yasal çalışma izni olmayan işçiler çalıştırdığımız için polis atölyemi bastı. Kaçak işçi çalıştırmaktan işlem yaptılar, para cezası verdiler. Kesilen para cezaları çok büyüktü. Bir kısmını ödedik bir kısmını ödeyemedik. Bir gün bizi jandarma, “Bir dosyanız var” diye bizi çağırdı altı götürdü. Bir anda kendimi hapishanede buldum. 10 gün kadar sonra mahkemeye çıktık. Derken bir hafta sonra serbest kaldım. Sonuçta işleri düzelttik ama bu arada Fransa’da hapishane de görmüş olduk.

Tansu Sarıtaylı- Demek Fransa’da cezaevini de tecrübe ettiniz, öyle mi?

Yusuf Coşkun- Evet öyle oldu. Turist olarak gelenleri çalıştırmıştık. Gerçi o zamanlar birçok konfeksiyon atölyesi kaçak işçi çalıştırıyordu. Loto bize vurdu mu diyelim, ne diyelim? O yıllarda Fransa’ya öğrenci olarak okumaya gelen Türk talebelerden bazıları dahi konfeksiyon atölyesi kurmuş, talebelik bağlarını koparmışlardı.

Tansu Sarıtaylı- Demek ki öğrenci olarak gelenler de ticarete başlamış, atölyeler açmışlardı.

Yusuf Coşkun- Zaten Türkler azınlıktaydı, gelen öğrenciler de geçim derdindeydi. Kimileri kaçak çalıştıkları gibi kendi işyerini kuranlar bile oldu.

Tansu Sarıtaylı- Peki Yusuf bey, o yıllarda Fransızların Türklere bakışı nasıldı?

Yusuf Coşkun- İnanın biz o yıllarda Fransızlardan çok büyük saygı görüyorduk. Ne zaman ki François Mitterrand Cumhurbaşkanı seçildi, ülkedeki kaçak işçiler için af çıkardı olanlar oldu. Fransa’daki kaçak işçiler bir yana, Almanya’da ne kadar ipini sapını kitabını kaybetmiş kardeşimiz varsa Fransa’ya doldu, hepsi işçi oldular. Onlar Fransa’nın ortamını da Türk işçilerin kaderini de değiştirdiler. Çünkü resmi olarak işyeri açma izni yani şirket kurma izni almak çok zordu. Afla birlikte bu çok kolaylaştı. İşyerleri arttıkça, Türklere yönelik olumsuz tavır da artmaya başladı. İşten anlayan anlamayan atölye açtı, o zaman bu işte çok para vardı. Millet parayı nerede nasıl yiyeceğini şaşırdı. İşin cılkı çıkmıştı tabir yerindeyse.

Tansu Sarıtaylı- Peki bunca işyeri açmayı başarmışken ne oldu?

Yusuf Coşkun- Türklerin işyeri sayısı epey artmıştı. Bir dönem sonra konfeksiyon işi bozulmaya başladı. Yani konfeksiyon sektörü Fransa’dan elini ayağını çekiyordu. Konfeksiyon işi Çinlilerin eline geçmeye başladı. Bu sektör yüzde 70 oranında azaldı. Herkes işsiz kalmaya başladı. Bu dönemde ben de başka bir sektöre geçtim.

Tansu Sarıtaylı- Hangi sektöre geçtiniz Yusuf bey?

Yusuf Coşkun- Restoran açtım. Allah rahmet eylesin bir ortakla beraber ‘Pampam’ adıyla bir döner dükkanı açtık. Ortağım çok güzel döner yapardı. Çok da başarılı olduk. Ben de böylelikle kendimi mutfakta buldum.

Tansu Sarıtaylı- Terzilik mesleğini bırakıp aşçı mı oldunuz?

Yusuf Coşkun- Her dönemin yükselişe geçen mesleği vardı. Konfeksiyon işi Fransa’daki Çinlilere kalınca bizler de restoran işine girdik. Şimdi ise Türklerin yoğun çalıştığı iş inşaat sektörü.

Tansu Sarıtaylı- Yusuf bey geldiğiniz yıllara geri dönelim. O zamanlar Türklerin sayısı azdı dediniz. Peki Fransızların Türklere bakışı nasıldı?

Yusuf Coşkun- Biraz evvel de söylediğim gibi samimi olarak söylemem gerekirse, Fransızlar çekimser ve çok nazik şekilde bizi karşılıyorlardı. İlk yıllarda bize karşı saygılı olduklarını hatırlıyorum. Bunu çok iyi şekilde gördüm. Daha sonraki dönemde Türklerin sayısı artınca bazı yerlerde olumsuz sözler işitmeye başladık. Artık işler değişiyordu.

Tansu Sarıtaylı- Fransızların tavrı neden değişmiş olabilir Yusuf bey?

Yusuf Coşkun- Farklı yerlerden gelen Türklerin sayısı arttıkça işler değişti. Çünkü biz, geldiğimiz gibi yaşamaya devam ediyoruz veyahut bildiklerimizi yapmaya. Fransız kültürüyle Türkün kültürü farklı, bir anda birbirine uyum sağlayamayınca da farklar ortaya çıkıyor. Ama biraz gayret edip de uyum içinde yaşama çabası gösterirseniz buranın kültürüne uyum sağlarsanız hiçbir sorun olmaz. Uyum olunca problem olmadan yaşanıyor, yaşıyoruz da.

Tansu Sarıtaylı- Peki, sizin geldiğiniz yıllarla şimdiki durumu mukayese ederseniz arada büyük fark var mı?

Yusuf Coşkun- Evet çok fark var. Şimdi neredeyse “Aman Türkler mi” diye bir adım uzağa gidenler var. Bunun yanı sıra “Türk mü” deyip sarılan da mevcut. Algı, ilgi, yapılan işler çok farklı. Türkler ne kadar çoğaldıysa iyi ya da kötü beraberinde getirdi. O yüzden daima temkinli, mesafeli ve resmi olmak gerek. Millet olarak her şeyi resmi yoldan halletmeliyiz. Fransızlara karşı olsun diğer milletlerden insanlara karşı olsun resmi davranmazsan, kanunlara uygun hareket etmezsen hiçbir yerde şansın yok.

Tansu Sarıtaylı- Uyum sağlayanlar için pek sorun yok. Peki siz evlenmişsiniz, çocuklarınız var mı Yusuf bey?

Yusuf Coşkun- Çocuklarım var. Üç kızım var. Büyüğü 49 yaşında, ortanca 45, küçüğü 40 yaşında. Hepsi Fransız vatandaşı ve Türk vatandaşı. Ben çocuklarımın hiç birine hiçbir zaman “Hadi siz Fransa’da doğdunuz, Fransız olun” demedim. Çocuklarım dünyaya gelir gelmez Türk Konsolosluğu’na gidip onların kayıtlarını yaptırdım. Çünkü kendimi, ailemi milletimden, ırkımdan soyutlamam mümkün değil. Onları milletimden ayrı düşünmedim.

Tansu Sarıtaylı- Çocuklar çift kültür üzerine mi yetişti?

Yusuf Coşkun- Türk kültürüne uygun bir şekilde yetiştiler. Türk kültürünü benden iyi biliyorlar. Türçe hem yazıp hem okuyorlar. Fakat benim yaşadığım kültürün tamamını yaşamak işlerine gelmiyor, haliyle burada yaşıyorlar.

Tansu Sarıtaylı- Peki çocuklarınızın Türkiye’ye bakışları nasıl?

Yusuf Coşkun- Çocuklarım diye söylemiyorum çok seviyorlar, benden bile çok seviyorlar. Her sene Türkiye’ye giderler, Türkiye’de gezip tatillerini yaparlar. Torunlarım bile

Tek başlarına Türkiye’ye tatile gitmeye başladı. Türk kültürüne yakınlık, Türk sevgisi çok kuvvetli. Ülkemizden hiçbir zaman kopmadık, kopmamız da mümkün değil.

Tansu Sarıtaylı- Tabii siz emeklisiniz, bundan sonra Türkiye’de mi yaşamayı düşünüyorsunuz Fransa’da mı?

Yusuf Coşkun- Ben kendi başıma tek kişi olarak her yerde yaşayabilirim. Türkiye veyahut Fransa hiç fark etmez, ama eşim Türkiye’yi istiyor.Türkiye’de dışarı çıktığım zaman konuşacak daha çok insan daha çok muhabbet konusu buluyorum. Ama Fransa’da yaşamak istiyorum. Sebebi şu Türkiye’de hiçbir sosyal bağım ve sosyal güvenliğim yok. Eşim kanser hastası, biz de burada doktor kontrollerimizi yaptırıyoruz, tedavilerimizi oluyoruz. Onun için Fransa’da kalmak sağlık açısından bu sosyal güvenliği kullanmak daha etkili oluyor.

Tansu Sarıtaylı- Peki Yusuf bey, sık sık Türkiye’ye gidip geliyorsunuz. Türkiye’ye gittiğiniz zaman, bu tabiri kullanmak istemiyorum ama size bir Almanyalı gibi, Avrupa’dan gelmiş gibi ‘yanlış bakanlar’ oluyor mu?

Yusuf Coşkun- Ben Türkiye’ye gittiğim zaman hiçbir zaman Avrupa’da geldiğimi anlayamazlar. Çünkü ben gittiğim yerde aynı insanlarla aynı şekilde hareket ederim. Dolayısıyla benim dışarıdan geldiğimi fark edemiyorlar. Ne zamanki ‘ya çok pahalıymış’ falan deyince oradan işaret vermiş oluyorum, o zaman dışarıdan geldiğimi anlıyorlar.
Türkiye’de gittiğim yerin yerlisi gibi, normal bir Türk vatandaşı gibi yaşarım. Gösteriş yapmak, aşırılık heveslisi olmuyorum.

Tansu Sarıtaylı- Peki Yusuf bey Fransa’ya geldiğiniz için memnun musunuz?

Yusuf Coşkun- Fransa’ya geldiğim için memnunum. Zaten fakir bir çiftçi babanın çocuğuyum. Ayrıca benim kuşağım 68 kuşağı. Buraya gelmeden önce memleketimizde her gün işe gidip gelirken sağ mısın ölü müsün diye haber gönderirlerdi. Öyle haberler bekleniyordu. Çünkü her akşam bir köşede birilerinin kafasına kurşun sıkılıp öldürüyorlardı. O şartlarda solcu sempatizan bir genç olarak yetiştik. Sonuçta benim hiçbir örgütle hiçbir siyasi partiyle ilgim yok. Yani ne solda ne sağda siyasetle bağlantım olmadı. Çünkü askerdeydim. Askerliğimi bitirince istekli olarak Fransa’ya geldim. Öyle olunca o olaylardan uzak kaldık.

Dolayısıyla geldiğim için memnunum. Çünkü o günkü yaşam şartlarında ya bir kör kurşuna hedef olurdum ya da birilerinin iftirasıyla hapishanede çürürdüm. Bu sebeplerle Fransa benim için iyi oldu. Ama hiçbir zaman ülkemi ve kültürümü dışlamadım, kötülemedim. Halen bütün ülke politikasını ve yaşam şeklini izliyorum. Gözlerim üzerinde. Hatta buradan daha iyi gözleme imkanım oluyor. O bakımdan yani A’den Z’ye kadar Türklüğümle gurur duyuyorum, Türk olarak kalmak benin için bir onur.

Tansu Sarıtaylı- Yusuf bey, geldiniz konuştuk. Bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim. Diğer konuştuğum 50 yıldan fazla Fransa’da yaşamış Türklerle yaptığımız röportajlarda olduğu gibi size de sorayım: Benim sormayı unuttuğum veya sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı? Buraya ilk geldiğiniz yıllarda ilgiç bir durumla karşılaştınız mı, unutamadığınız bir anınız varsa anlatmak ister misiniz?

Yusuf Coşkun- Bizim anılarımız bitmiyor. Çünkü her gün değişik bir günün başlangıcı oluyor. Galatasaray’ın şampiyon olduğu günü unutamıyorum. O gün hem çalıştık hem maçı izledik. O dönem hem şampiyonluk sevinci yaşadık hem de çok güzel para kazandık. Tabi anılar çok ama hepsini bir anda hatırlamak güç.

Tansu Sarıtaylı- Fransa’ya geldiğiniz yıllarda alışverişlerde falan dil konusunda zorluk çektiniz mi? Eşinizin buraya alışması kolay oldu mu? Hadi geri dönelim diye bir taleple karşılaştınız mı?

Yusuf Coşkun- Alışveriş yapıyorduk. Çünkü ilk yaşadığım yer küçük bir nahiye, yani küçük bir yer olduğu için elimize sepeti alır, pazardan ihtiyacımızı alırdık. Kasaptan et alırken biraz uğraşmak gerekiyordu ama aşırı sıkıntı çekmedik. Çünkü Fransızca öğrenmek için harekete geçmiştim. Türkiye’den aldığım Fono sözlüğünden sözcükler toplayarak, cümleler kurarak, etraftan dinleyip öğrenerek Fransızca konuşmayı geliştirdik.

Paris’te ise Ermeni vatandaşların bakkalı vardı. Türkiye aklımıza geldikçe o bakkallara uğrayıp bir takım şeyler alırdık, bunları Türkiye’den gelmiş olan bizlerin damak tadına uygun ürünlerdi. Alışverişte zorluk çekmedim ama doktora gidince veya dişimiz ağrıdığında tercüman gerekiyordu. Çünkü bunlar ince tarif isteyen konular.

Tansu Sarıtaylı- Evet haklısınız Yusuf bey, çok teşekkür ederiz, sağolun.

Yusuf Coşkun- Ben teşekkür ederim Tansu bey, benimle böyle güzel bir söyleşi yaptığınız için ben teşekkür ederim.

Kategori Tag

Yorumunuzu Ekleyin

E-mail adresiniz yayınlanmayacak.