FRANSA’DA YARIM ASIRDIR YAŞAYAN TÜRKLERDEN MEHMET ÖZTÜRK

105
19 Ağustos 2024 tarihinde Tansu Sarıtaylı tarafından eklendi

Mehmet Öztürk, İstanbul’daki moda evini kapatmış 6 aylığına turist olarak 1964 yılında Paris’e gelmiş. Paris’te ünlü modacı Pierre Cardin moda evinde 6 gün sonra iş başı yapmış 90 yaşında olmasına rağmen, geldiği günü dün gibi hatırlıyor. Pierre Cardin moda evinde çalışırken kimleri giydirmemiş ki, İran Şahı Şah Rıza Pehlevi’in ilk eşi Süreyya ve ikinci eşi Farah Diba, bunlara benzer bir çok ünlüyü giydiren Gaziantepli Mehmet Öztürk 60 yıldır Fransa’da yaşıyor.

Tatildeyken Pierre Cardin’e girdi dünya liderlerinin eşlerini giydirdi.İstanbul’daki modaevini 1964 yılında kapatıp, altı aylığına turist olarak Paris’e gelen Mehmet Öztürk, bir hafta geçmeden Pierre Cardin modaevinde işbaşı yapmış. Bugün 90 yaşında olmasına rağmen, geldiği günü dün gibi hatırlayan Mehmet bey, dünyanın tanıdığı isimleri giydirdi. İran Şahı Şah Rıza Pehlevi’nin ilk eşi Süreyya ve ikinci eşi Farah Diba gibi birçok ünlünün kıyafetlerinde Mehmet Öztürk’ün emeği bulunuyor.

Bu seferki yazımız için Fransa’da yaşayan Türklerden yarım asrı doldurmuş, hatta 60. yılına merdiven koyan Mehmet Öztürk bey ile beraberiz. Paris’e ilk geldiği günden itibaren yaşadıklarını ve düşüncelerini sorduğumuz Mehmet bey sorularımızı cevapladı.

Tansu Sarıtaylı- Mehmet bey Fransa’ya hangi yıl geldiniz?

Mehmet Öztürk- 1965 senesinde geldim. Bir pazartesi sabahı saat sekizde trenle Paris’teki Lyon garına indim.

Tansu Sarıtaylı- Paris’e geliş amacınız belli miydi?

Mehmet Öztürk- Fransa’ya gitmeden evvel Beyoğlu’nda kendi modaevim vardı. Bazı sebeplerden dolayı kaybettim, madem öyle bari altı aylığına Paris’e gideyim dedim. Aradan neredeyse 60 sene geçti.

Tansu Sarıtaylı- Turist olarak gidip kısa sürede iş bulmuşsunuz. Büyük şans.

Mehmet Öztürk- Ben zaten Paris’te iş bulacağımdan emindim. Gelir gelmez bir haftada Pierre Cardin modaevinde iş buldum. Orada 5 yıl sonra Pierre Cardin kadın giyim modaevi atölyesinin şefliğine getirildim. Orada 35 sene çalışıp emekli oldum.

Tansu Sarıtaylı- Peki Mehmet bey, Türkiye’den ilk geldiğiniz günlerde neyin özlemini çektiniz, neyi özlediniz?

Mehmet Öztürk- Türkiye’nin her şeyini özledim. Çünkü çok güzel bir ülkemiz var.

Tansu Sarıtaylı- Mehmet bey, Fransızca biliyor muydunuz? Geldiğinizde zorlandınız mı?

Mehmet Öztürk- Paris’e geldiğimde tek kelime Fransızca bilmiyordum. Çalıştığım yerden öğle yemeği için dışarı çıktım, sandviç almak istiyorum, ancak bir türlü ‘peynirli sandviç’ diyemedim ve Pierre Cardin modaevine aç olarak geri döndüm. Yardımcım olan Fransız bana yemek yiyip yemediğimi sordu “Evet çok iyi yedim” dedim. Halbuki yememiştim. Dil sebebiyle buna benzer sıkıntılar çektim. Fakat yavaş yavaş meramımı anlatacak kadar belli bir seviyeye geldim.

Tansu Sarıtaylı- Peki kalacak ev durumunu nasıl hallettiniz?

Mehmet Öztürk- Ev bulmadan önce bir hafta otelde kaldım. Bir hafta sonra çalıştığım yerde çalışan İspanyol bir arkadaş memleketine gidiyordu onun Paris’in Villiers semtinde kaldığı evi kiraladım ve orada tam 10 sene oturdum. Sonra da çalıştığım Pierre Cardin’in müşterisi olan Fransa eski Sağlık Bakanı ve Avrupa Parlamentosu Milletvekili Simone Veil, hastane lojmanından bana bir lojman buldu, onun sayesinde 1971 yılından bu tarafı aynı lojmanda oturuyorum.

Tansu Sarıtaylı- Anlaşılan o ki insan kalmayı düşündüğü ülkeye gelmeden önce biraz da olsa oranın dilini öğrenmeli diyorsunuz.

Mehmet Öztürk- Evet. Paris’e geldiğim ilk zamanlar haliyle dil konusunda çok zorlandım. Ancak işimi yapma konusunda zorlanmadım. Mesleğimi bildiğim için, ne istenirse ne yapılması gerektiğini anında anlıyordum. Tekrar ediyorum. Bir insan yabancı bir memlekete gitmeyi düşündüğü zaman önce o memleketin lisanını ve kültürünü az çok öğrenmesi lazım. Şimdi bunu daha iyi anlıyorum.

Tansu Sarıtaylı- Peki siz Paris’e gittiğiniz zaman çalıştığınız modaevinde sizden başka Türk var mıydı?

Mehmet Öztürk- Evet Türkler vardı. Bir kişi hariç diğerleri hiç ilgilenmedi ilk gittiğim zaman
İlk gittiğim zaman Pierre Cardin modaevinde çalışan 4-5 Türk vardı. Aydınlı olan bu arkadaşlar başta benimle hiç ilgilenmedi. Sonradan hepsi benim iyi arkadaşlarım oldu. Hayrettin Aker vardı o erkek moda kısmının şefiydi, o biraz ilgilenmişti. Sonra kendim yavaş yavaş intibak ettim.

Tansu Sarıtaylı- Peki patronla tanışmış mıydınız?

Mehmet Öztürk- Hayır Pierre Cardin beni tanımıyordu. Türkiye’ye tatile gittim bir yaz mevsiminde Türkiye’de 1980 ihtilali olmuştu. Paris’e dönüşümde aynı uçakta beni İstanbul’dan tanıyan gazeteciler vardı. Gazeteciler, Pierre Cardin modaevinde çalıştığımı öğrenince, patron Pierre Cardin ile röportaj yapmak istediklerini söylediler. Onun üzerine randevu işini ayarladık. Pierre Cardin’le konuşurken, gazeteci arkadaşlar, benim Paris’e gelmeden önce İstanbul Hotel Hilton’da defile yaptığımı söylediler. O konuşmadan sonra Pierre Cardin, bana kadın modaevinin ‘Haute Couture’ atölyesinin şeflik görevini verdi. Ben orada emekli olana kadar şeflik yaptım ve oradan emekli oldum

Tansu Sarıtaylı- Acaba geçmişe dönüp baktığınızda buraya ilk geldiğiniz zaman Fransızların Türkler hakkında düşünceleri nasıldı, Türklere ve Türkiye’ye nasıl bakıyorlardı?

Mehmet Öztürk- Türkiye’yi ve Türkleri pek tanımıyorlardı. Mesela Pierre Cardin’in müşterisi olan Amerikalı bir hanımın elbise provasını yaparken bana “İtalyan mısın İspanyol musun?” diye soruyorlardı. Türk olabileceğim hiç kimsenin aklına gelmiyordu. Ben ‘Türk’üm’ dediğim zaman biraz tuhaf oluyordu. Yani Türkleri pek sevmiyorlardı sanırım. Ancak, Pierre Cardin gibi büyük bir modevinin ‘Haute Couture’ atölye şefliği ilk kez bir Türk’e kısmet olmuştu. Allah, bunu bana kısmet etti. Sonradan Türkleri daha fazla tanıdılar.

Tansu Sarıtaylı- Peki şimdi Fransa’daki Türk toplumuna ve Türkiye’ye bakışları nasıl? Değişim oldu mu sizce?

Mehmet Öztürk- Şu anda benim görüşüm, öyle Türk düşmanlığı yok. Yani Fransız arkadaşlarımla sohbetim gayet iyidir. Buraya ikinci memleketim diyebilirim. Fransa’da rahatım Tansu bey. Şahsi düşüncem şöyle: İnsanlar işini iyi ve güzel yaptığı zaman, kurallara ve insanlara saygılı olduğu zaman herhangi bir problem olmuyor. Ben de kötü bir olayla karşılaşmadım Tansu bey.

Tansu Sarıtaylı- Doğrudur. Tabii haliyle Fransız dostlarınız var. Fransız veya diğer ülkelerden kıyafetlerini diktiğiniz bakan hanımlar dahi olmuş.

Mehmet Öztürk- Evet. Mesela Cumhurbaşkanı Jacques Chirac’ın eşi Bernadette Chirac olsun bunların çoğunu, çalıştığım yıllarda ben giydirdim. Dışişleri Bakanı, İçişleri Bakanı olsun bunların hanımları Pierre Cardin’in müşterileriydi. Yalnız onlar mı? Suudi Arabistan prenseslerini de giydirdim. Yani Pierre Cardin’e gelen müşteriler mutlaka benim ‘Haute Couture’ atölyesinden giyiniyorlardı.

Tansu Sarıtaylı- Peki biraz da aile konusuna girelim. Paris’te çocuklarınız var mı Mehmet bey?

Mehmet Öztürk- İki oğlum var. Birisi Türkiye doğumlu, diğeri 1966’da Fransa’da doğdu. Biz, çocukların okulları bitsin, Türkiye’ye öyle döneriz diye düşündük, öyle 5 sene sonra gideriz diye diye yıllar geçti.
Tansu Sarıtaylı- Peki çocukların Türkiye’ye bakışları nasıl Mehmet bey?

Mehmet Öztürk- Çok iyi, bu durumdan da çok memnunum. Çünkü İstanbul Boğazı’ndan geçtiğimizde benim çocuklarımız sevinçten ağlıyordu. Fransa’da büyüdükleri halde hiçbir zaman Türkiye sevgisini, Türklük duygusunu kaybetmediler, Türkiye’yi çok seviyorlar.

Tansu Sarıtaylı- Çocuklar hâlâ Fransa’da mı yaşıyorlar?

Mehmet Öztürk- Hayır bir tanesini maalesef kaybettim, rahmetli oldu. Diğeri de Türkiye’ye döndü, Bodrum’da yaşıyor. Ben de çifte vatandaşım, emekli olduktan sonra Paris-İstanbul arasında gidip geliyorum. Çünkü burada dostlarım var.

Tansu Sarıtaylı- Peki eski arkadaşlarınızla görüşme şansınız oluyor mu? Paris’te kalanlar var mı?

Mehmet Öztürk- Evet en sevdiklerimden Ahmet Mimaroğlu var, Muhittin Diker var görüştüğüm. Türkiye’ye dönmüş olan birkaç arkadaşımla da kontağım var, telefonla görüşüyoruz.

Tansu Sarıtaylı- Mehmet bey, ‘burada rahatım’ dediniz. Tabi siz mesleğiniz dolayısıyla Paris’te rahat ettiniz değil mi?

Mehmet Öztürk- Evet mesleğimden dolayı hiçbir zorluk görmedim. Düşünebiliyor musunuz, Paris’e turist olarak geleceksin ve bir hafta sonra dünyaca tanınmış modaevinde iş başı yapacaksın.

Tansu Sarıtaylı- O zamanlar oturma ve çalışma iznini kolay veriyorlar mıydı?

Mehmet Öztürk- Evet, oturma ve çalışma iznini bana çok kolay verdiler. Hatta Pierre Cardin’de çalıştığım için almak daha kolay oldu. Bir haftada oturma iznini aldım. İlk izim bir yıllıktı, sonra 5 yıllık, ve 6 yıl sonra da 10 yıllık oturma ve çalışma izni verdiler. En sonunda da vatandaşlık aldım.

Tansu Sarıtaylı- Peki Paris’e geldiğiniz yıllarda bu sektörde başka şirketlerde de Türkler var mıydı?

Mehmet Öztürk- Ben geldiğim yıl çok az Türk vardı. Yalnız Paris’in ünlü modaevlerinin hemen hemen hepsinde birkaç terzi çalışıyordu. Mesela Dior, Hermes, Chanel, Givanchy gibi ünlü modaevlerinin çalışanları bizim Türk terzilerdi. Ayrıca araba fabrikasında çalışan Türkler olduğunu da duyuyorduk. Ama bizim çevremiz tekstil ve moda üzerineydi. Öyle olunca terzileri görüyorduk.

Tansu Sarıtaylı- Şimdi o modaevlerinde çalışan fazla Türk yok galiba.

Mehmet Öztürk- Aynen öyle Tansu bey. Kimse yok gibi. Hepimiz emekli olduk. Büyük modaevlerinde terzi işini düzgün yapan Türk sanatkar kalmadı.

Tansu Sarıtaylı- Çok şey değişmiş Mehmet bey. Peki eskilerden başka ilginç bir anınız var mı?

Mehmet Öztürk- Eskiden pek Türk yoktu, şimdi Fransa’da Türk nüfusu arttı. Türkleri tanıyorlar artık. Ama ilginç bir şey anlatayım, senesini hatırlamıyorum, Türkiye’den Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay Fransa’ya gelmişti. Champs-Élysées’ye (Şanzelize Caddesi) Türk Bayrakları asıldı. Fakat Fransızlar Türk Bayrağını tanımıyordu. Bunu çok iyi hatırlıyorum.

Tansu Sarıtaylı- Bunun gibi ilginç veya garip bulduğunuz başka bir şey var mı Mehmet bey?

Mehmet Öztürk- Paris’te 10 kadar ünlü modaevinde çalışan Türk terziler var. Kabiliyetlerini ve kendilerini tanıtmışlar. Ünlü kişileri giydiriyorlar. Fakat bir aktör, aktris, ses sanatçısı veya diğerleri Avrupa’da tanınır hale gelememiş, burada meşhur olup sahneye çıkamamış. Bunu anlamış değilim. Tabi bu arada Tarkan müstesna!

Tansu Sarıtaylı- Mehmet bey, haliyle Türkiye’de tatil yapıyorsunuz. Ben de Türkiye’deyken, hayatının 50 yılını Fransa’da geçirmiş insanları buldum konuştum. Bu kişilerin çoğu, Türkiye’de kendilerine yabancı gözüyle bakıldığın söylüyor. Siz de aynı durumu yaşıyor musunuz?

Mehmet Öztürk- Ben hiç karşılaşmadım. Fakat, Tansu bey çok doğru söylüyorsunuz. Bahsettiğiniz durum çok yaşanıyor. Adeta ‘Almancı’ gözüyle bakılıyor. Ne bileyim, kendi vatanında yabancı oluyorsun. Şimdi ben Türkiye’yi çok seven birisiyim, ama Fransa’ya gittiğim zaman kendimi daha rahat hissediyorum. Vaziyet böyle.

Tansu Sarıtaylı- Siz iki topluma da uyum sağlamışsınız. Peki Fransa’da ırkçı bir davranışla karşılaştınız mı?

Mehmet Öztürk- Irkçılıkla karşılaşmadım. Fransa’ya uyum sağlamaya uğraştım. Ayrıca görüştüğüm kişiler hep kültürlü insanlar, önemli mevkilerdeki kişilerin hanımları olunca onlardan ırkçı bir tavır görmedim. Arkadaşlarımın birçoğu da Fransızdı. Onlardan da ırkçı tavır görmedim. Belki bu tür zorluklar yaşayanlar olmuştur ama ben hiç zorluk çekmedim.
Tansu Sarıtaylı- Mehmet bey, siz uyum meselesini çözmüş, az çok bu kültüre uyum sağlamışsınız. Bundan da kaynaklanmış olabilir mi?
Mehmet Öztürk- Çok doğru. Tabi burada bizim konuştuklarımdan bazıları geldikleri zaman ilk önce Avrupa’dan geldiğini karşı tarafa empoze etmeye çalıştığı için antipatik bir durumla karşılaştığı söyleniyor. Fakat benim Türkiye’deki birçok arkadaşım Fransa’da olduğumu bilmez. Mesela bir taksiye bindiğimde de hayatımı anlatmam. Fakat şoförler benim yabancı ülkede çalıştığımı anlıyorlar, yüzümüze söylüyorlar. Nasıl anlıyorlar bilmiyorum. Hangi hareketimizden anlıyorlar bilemiyorum. Dolayısıyla hem yaşadığımız ülkede hem Türkiye’de yabancıyız. Uzun lafın kısası iki tarafta da yabancısın.

Tansu Sarıtaylı- Hayatınızı Fransa’da geçirmiş birisi olarak buradaki Türk toplumuna tavsiyeleriniz olabilir. Çünkü sizin gibi burada yarım asır yaşamış insanlarla olan röportajlarımızı okuyacaklar, izleyecekler. O halde bu imkanı da kullanmak lazım Mehmet bey. Fransa’daki Türk toplumuna bir mesajınız var mı?

Mehmet Öztürk- Tavsiyem, çocukları varsa çocuklarını mutlaka okutsunlar. Türk kültürünü kaybetmeden, çocuklarınızı mümkün olduğunca yüksekokulda okutun. Fransız kültürünü ve kurallarını, hayatta efendi ve çalışkan olmayı anlatın. Bu şekilde olursa Paris’te yaşamak hiçbir zaman problem olmaz, zorluklara takılmazlar. Tansu bey tavsiyem mutlaka çalıştıkları yerde saygılı ve işini iyi yapan biri olarak tanınmak için gayret etsinler.
İşini iyi yapmak ve sürekli gayret etmek önemli. Pierre Cardin’de çalışırken ilk yıllarda bazı problemler ve sorunlu kişiler oldu. Modaevinin bir müdürü vardı hep benimle takıştı. Yabancı olduğum için hele Türk olduğum için beni istemeyenler oldu. Çünkü Türk şef istemiyorlardı. Fakat Pierre Cardin’in patronu “Mehmet’i rahat bırakın” diyordu. Bir gün Cardin geldi ve “Ben de İtalyanım. Benim işimi kim iyi yaparsa o iyidir. Mehmet’i de rahat bırakın çalışsın” dedi. Evet, Cardin’in o müdürüyle ilk yıllarda çok takıştık, ama yılmadım, çok gayret ettim. Beş sene sonra zaten mecburen kabul ettiler. Yani yönetim de kabul etti, müdür de kabul etti.

Tansu Sarıtaylı- Peki Mehmet bey, Pierre Cardin’de pek çok ünlü isme kıyafet diktiğinizden bahsettiniz. Bunlar arasında devlet başkanlarının da eşleri vardır. Onları anlatır mısınız?

Mehmet Öztürk- Farah Diba vardı, Süreyya vardı. Madame Jackline Kennedy vardı. Zaten Fransız bakanlarının eşlerinin hepsini tanıyordum. Başta Cumhurbaşkanı Chirac’ın eşi olmak üzere Başbakan Raymond Bare’in eşi Charles Pasqua’nın yani İçişleri Bakanı Pasqua’nın bunların hepsinde emeğim var, hepsini giydirdim.
Haute Couture atölyesine gelen her müşteriyi tanırım. Onlarla rahat rahat konuşurum. Bundan duyduğum gurur da ayrı bir keyif. Gaziantep’ten ilkokulu bitirmeden İstanbul’a gelmiş, orada işini kurmuş, sonra Paris’e gelmiş birisi olarak bu kişilere bu seviyeye ulaşmak benim için çok kıymetli Tansu bey. İşine ve çevresine saygılı olan sahip çıkan, çalışkan olan kişi belli bir seviyeye kadar çıkabilir. Bunun için Fransız olması şart değil.

Tansu Sarıtaylı- Doğru söylüyorsunuz Mehmet bey. Bana zaman ayırdığınız için teşekkür ederim. Benim sormayı unuttuğum veya sizin söylemek istediğiniz bir şey varsa söyleyin lütfen.

Mehmet Öztürk- Başka bir diyeceğim yok. Çok teşekkür ederim. Sizi de ayriyeten çok severim. Bunca yıllık arkadaşlığımız var. Bugün buraya kadar yoruldunuz, çok teşekkür ederim Tansu bey.

Tansu Sarıtaylı- Rica ederim kalın sağlıcakla.

Kategori Tag

Yorumunuzu Ekleyin

E-mail adresiniz yayınlanmayacak.

1 + 7 =