FRANSA’DA YARIM ASIRDIR YAŞAYAN TÜRKLERDEN / HİKMET SARI

53
5 Şubat 2025 tarihinde Tansu Sarıtaylı tarafından eklendi

Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajlarımızı sürdürüyoruz. Bugün 53 yıl evvel Fransa’ya Telekomünükasyon üzerine eğitim görmesi için T.C Tarafından gönderilmiş olan Hikmet Sarı ile beraberiz. Fransa’daki kendi hikayesini kendisinden dinliyelim. Buyrun Hikmet bey,” Benim 9 aralık 1971 günü Fransa’ya gelişim Antakya çevresinde büyük bir olaydı. O zamanlar yurt dışına tahsil icin gitmek bizim oralarda cok nadirdi, ve bilhassa benim gibi ufak bir köyden ve ailesinde hemen hemen kimsenin okuma yazma bilmediği birisinin devlet tarafından secilip yurt dışına gönderilmesi daha önce görülmüş değildi. Hatta bu olay milli gazetelere yansıdı. İlişikteki fotoğraflar o zamanki Günaydın gazetesinde 23 kasım 1971 günü çıkan bir reportajdan alınmıştır. İlk fotoğraf bizim köyde dedem ile ikincisi de Antakya lisesinde bazı hocalarla çekilmişti.

Antakya’nın köyünden çıkıp dünya çapında bilim insanı oldu. Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajlarımızı sürdürüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından, telekomünikasyon mühendisliği tahsili için 53 yıl önce Fransa’ya gönderilmiş olan Hikmet Sarı bey ile beraberiz. Antakya’nın küçük bir köyünden en parlak öğrencilerin olduğu listeye girerek Paris’e gelen Hikmet bey, hem mühendislik hem bilim dünyasında tanınmış bir isim oldu. Hikmet beyin enternasyonal hayatını kendisinden dinliyoruz.

Fransa’da yarım asırdır yaşayan Türklerle ilgili röportajlarım sürdürüyoruz bugün de 53 yıldır Fransa’da yaşayan Hikmet Sarı bey ile birlikteyiz kendileri Fransa’daki yaşantısını bize kısaca özetleyecek

Tansu Sarıtaylı- Hikmet bey, Fransa’ya ne zaman ve neden geldiniz?

Hikmet Sarı- Fransa’ya eğitim için 9 Aralık 1971 günü geldim. Fransa’ya gelişim Antakya çevresinde büyük bir olaydı. O zamanlar yurt dışına tahsil gitmek bizim oralarda çok nadir olurdu. Bilhassa benimki gibi çoğu kişinin okuma yazma bilmediği, ufak bir köyden bir gencin seçilip yurt dışına gönderilmesi daha önce hiç görülmüş değildi. Hatta bu olay gazetelere bile yansıdı.

Tansu Sarıtaylı- Sizin Fransa’ya gönderilmeniz o zamanki gazetelerde haber oldu yani.

Hikmet Sarı- Evet. Evet Günaydın gazetesinde 23 Kasım 1971 günü çıkan bir röportajı ve fotoğrafı görebilirsiniz. İlk fotoğraf bizim köyde dedem ile ikincisi de Antakya lisesinde bazı hocalarla çekilmişti.

Tansu Sarıtaylı- Peki Antakya’dan Paris’e nasıl geldiniz?

Hikmet Sarı- Adana’dan uçağa bindim. Her sene belli sayıda öğrenci seçilip eğitim için yurt dışına gönderiliyordu. O yıl 60 kişi gönderildi diye hatırlıyorum. O 60 kişinin 12’si Fransa’ya gönderiliyordu. PTT Genel Müdürlüğü adına telekomünikasyon mühendisliği öğrenimi için seçilen kişilerden biri de bendim. O zaman Hatay’da havaalanı olmadığı için Adana’dan uçağa bindim. İlk kez o zaman uçağa bindim.  Oradan Ankara sonra İstanbul ve İstanbul’dan da Paris’e uçtum.

Tansu Sarıtaylı- Peki yurt dışına gönderilecek öğrenciler arasına girmek kolay değildir. Sizi seçmiş olmalarının sebebi neydi?

Hikmet Sarı- Küçük bir köyde yaşıyordum, tam ilkokula gideceğim sene köyümüzde okul açıldı. O beş yıl hep birinci olduğum için öğretmenlerim, annemi babamı beni orta okula göndermeleri konusunda ikna ettiler. O şekilde ilk defa şehir hayatı gördüm. Orta okulda da her sene birincilik aldıktan sonra Antakya Lisesi’ne girdim. Orada da üç yıl boyunca hiç ikinciliğe düşmedim. Lise senelerinde ismim çevrede çok iyi biliniyordu. O dönemde her sene sınıflar arası bilgi yarışmaları düzenlenirdi, o yarışmaları hep sözcü olduğum sınıf kazanmıştı. Üniversitelere giriş sınavında Türkiye’nin ilk 10 öğrencisi arasında yer aldım. Ondan sonra da devletin yurt dışına göndermek için düzenlediği sınavın ardından seçilen 60 kişi arasında yer aldım.

Tansu Sarıtaylı- Fransa’ya ilk geldiğinizde dil konusunda zorlanmadınız mı?

Hikmet Sarı- Tabi, ilk mesele dil öğrenmekti. Türkiye’de yabancı dil olarak Fransızca görmüştüm ama seviyem çok düşüktü. Paris’teki Türkiye Kültür Ataşeliği beni Türkiye’den gelen diğer öğrencilerle birlikte Besançon şehrine yolladı. Orada ocak ayından ağustos ayına kadar dil kursu aldım. Eylül ayında da asıl öğrenimime başlamak için Paris’e geri döndüm. Asıl şok o zaman başladı.

Tansu Sarıtaylı- Paris’e geçtiğinizde şok dediğiniz şey neydi Hikmet bey?

Hikmet Sarı- Türkiye’den gelen bütün öğrencilerin hepsi seçilmiş parlak öğrencilerdi. Hepimiz sanıyorduk ki Türkiye’de bir sınav kazandık diye telekomünikasyon mühendisliği okulu bizi direkt kabul edecekti. Oysa sistem öyle değilmiş. Epey zorlandık.

Tansu Sarıtaylı- Fransa’ya üniversite öğreniminde niye zorlandınız?

Hikmet Sarı- Fransa’da direkt üniversiteye gidip mühendis olunamıyor. Fransa’nın kendine has bir sistemi var, başka ülkelere hiç benzemiyor. Duo dedikleri bir sistem. Yani bir üniversite yönü var bir de elit okullar, mühendislik okulları. Onlardan birine girmek gerekiyordu. Devlet bizi telekomünikasyon mühendisi olmak için göndermişti. Bizim amacımız eski adı ‘ÖNS’ olana girmekti. Oysa üniversiteden oraya girilemiyor. Oraya 2-3 sene sonunda giriliyordu. Yeni ‘Mathematiques Süperieures’ ve ‘Mathematiques Speciales’ denilen hazırlık sınıflarına girip mühendislik okullarının giriş sınavını hazırlanmak gerekiyordu. Çok zor bir sınav ve çok zorlayıcı bir süreç. Devamlı yarış halinde oluyorsunuz. O sınıflar bittiği zaman zaten bir konkur diyelim sınava giriyorduk. O kadar zor geldi ki bilhassa benim için. Ben Galatasaray Lisesi’nden gelmiyordum. Böyle Fransız usulü eğitim veren bir okuldan da gelmiyordum. Antakya Lisesi’nden mezun olmuştum. Zaten benimle gelen öğrencilerden çoğu bu süreci tamamlayamadı, birçoğu farklı yerlere dağıldı veya bir kısmı Türkiye’ye geri döndü.

Tansu Sarıtaylı- Okul sistemindeki zorlukların sonucu ne oldu?

Hikmet Sarı- Baktım buradaki sistem ve program çok değişik. Seviyesi çe çok daha yüksek, ayrıca dil zorlukları d var. Bütün bunlar üst üste gelince çok zorlandık. Benim en çetin, en kötü yıllarım o iki sene oldu. Türkiye’den gelenlerin birçoğu ülkeye geri döndü maalesef. Yani o 12 kişiden 3 kişi bu okula girip telekomünikasyon mühendisliği mezunu olabildi. Hem çok çalışmak hem de çok iyi dirence sahip olmak gerekiyordu. Ben de en sonunda bu okula girip 3 sene sonra 1978 yılında mühendislik diplomamı aldım.

 Tansu Sarıtaylı- Okuldan sonra hemen çalışmaya başladınız mı?

Hikmet Sarı- Mezuniyetten sonra hemen iş hayatına atılmak istemedim, çünkü amacım doktoraya başlamaktı. Doktoramı 1980 yılında aldım. O zaman PTT Genel Müdürlüğü benim Türkiye’ye geri dönüp o kurumda çalışmaya başlamamı bekliyordu. Oysa ben geri dönmek istemedim ve kendilerine olan borcumu ödeyip serbest oldum.

Tansu Sarıtaylı- Okulu bitirince evlenmişsiniz. Hatta birkaç evliliğiniz olmuş. Acaba bunlardan da biraz bahsetmeniz mümkün mü?

Hikmet Sarı- Fransa’ya geldiğim zaman hemen uyum sağladım. Sonra da hayatım çok enternasyonallaştı (uluslararası hale geldi). 1978 yılında okulu bitirdiğim zaman tesadüfen İskoçyalı bir kızla tanışmıştım, onunla evlendim ve Paris’e yerleştik. İki çocuğumuz oldu, isimleri Julia ve Adrien. Çocuklar İngilizce ve Fransızca konuşarak büyüdüler. Ben kendilerine üçüncü bir dil empoze etmeye çalışmadım. Yani pek Türkçe bilmezler. Benim ilk evliliğim 22 sene sürdü. Ondan sonra Fransız bir hanımla evlendim, o evlilik de bitti. Şimdi Kolombialı bir kadınla yaşıyorum.

Tansu Sarıtaylı- Peki iş hayatınıza dönelim. Mesleğinizden, neler yaptığınızdan bahseder misiniz?

Hikmet Sarı- Doktoramı bitirdikten sonra önce Philips’te araştırmacı olarak iş hayatına başladım. Ondan sonra Sagem ve Alcatel şirketlerinde araştırma ve geliştirme branşlarında müdürlük yaptım. En son 2000-2002 yıllarında Amerikalı bir start-up şirketinde Chief Scientist (Directeur Scientifique) olarak çalıştım. Yani meslek hayatımın ilk 25 yılı endüstride geçti. Fakat bu arada bilimsel araştırmaya ve makale yayınlamaya devam ediyordum. Bu dalda çok tanınmış kişi haline geldim.

Tansu Sarıtaylı- Bilimsel çalışma hayatına geçişinizi anlatır mısınız?

Hikmet Sarı- Bilimsel araştırma ve makalelerim yayınlandıkça ünüm arttı. 2003 yılında endüstriyi bırakıp akademik hayata geçmek istedim. O zaman Supelec adlı okul ‘Departement de Telecommünications’ için bir başkan arıyordu. O pozisyonu bana verdiler, 2016 sonuna kadar devam ettim ve Supelec’ten emekli oldum.

Tansu Sarıtaylı- Profesyonel hayatınızdaki başarılardan da bahsedelim Hikmet bey.

Hikmet Sarı- İş hayatımın ilk 15 yılında büyük bilimsel katkılar yaptığım için 1995 yılında çok önemli olan ‘IEEE Fellow’ ünvanını kazandım. O zaman belki bütün Fransa’da ancak 50-60 bilim adamı bu unvana sahipti. 2003 yılında da bana daha da önemli bir ödül verildi: Edwin H. Armstrong Award. Bu ödül bana San Francisco’da verildi. Daha sonra da 2012 yılında hem yeni bir ödül aldım hem de aynı sene bir yandan Avrupa Akademisine ????? acaba parantez içinde yazdığımı mı söylüyor???? (The Academy of Europe) öte yandan da Türkiye Bilimler Akademisine üye olarak seçildim.
2016 yılında emekli olduğum zaman bilimsel aktivitelerim durmadı. Çin üniversiteleri dünya klasmanında yükselmek için ellerinden geldiği kadar batı ülkelerinde tanınmış bilim adamlarını ve profesörleri kapmaya çalışıyor. 2017 yılında Çin’in Nankin şehrinde bir üniversite benimle bir kontrat imzaladı, hatta imzalama töreni televizyonda çıkmıştı. O zamandan bu yana da 3 defa daha Çin televizyonunda çıktım. Bazı master ve doktora öğrencileriyle bilimsel yapıyoruz. Genellikle senede 2-3 ayım Çin’de geçiyor. Geri kalan zaman ya Paris’teyim ya da seyahatlerde.

 Tansu Sarıtaylı- Peki. Tekrar Fransa’daki hayatınıza dönelim. Buraya ilk geldiğiniz yıllarda Fransızların Türklere bakışı nasıldı, Türkleri nasıl görüyorlardı?

Hikmet Sarı- O zamanlar Türkiye’den fazla göçmen yoktu, öyle işçi akını yoktu. Sadece bizim gibi bazı kişiler tahsil yapmayı geliyordu. Millet o sıralar işçi olarak Almanya’ya gidiyordu. Tabi o sıralar Fransızların çoğu tatil için Türkiye’ye giderdi. Turizm yönünden tanıyanlar vardı. Belli başlı meşhur yerlerden, Türk yemeklerinden, Türk misafirperverliğinden bahsedenler olurdu. İyi bir gözle bakıyorlardı.

Tansu Sarıtaylı- Peki ya şimdi Fransızlar Türkiye’ye ve Türklere nasıl bakıyor?

Hikmet Sarı- Şimdi tam emin olamayacağım yani dünya o kadar değişti ki Avrupa da değişti. 50 sene geçti. O zamanlar dünyanın her yerinden, her milletten insan yoktu. Yabancıların sayısı 1980’li yıllardan itibaren arttı. 1990’lı yıllardan itibaren de Türklerin sayısı çoğaldı. Şimdi Fransa’da 800 bin Türk var.  Her sokakta bir döner kebapçı var gibi. Dolayısıyla ilk yıllara göre Fransızların Türklere bakışı değişmiş olabilir biraz.

Tansu Sarıtaylı- Peki ilk geldiğiniz yıllarda neyin özlemini çektiniz?

Hikmet Sarı- Ona dair bir hatıram yok. Ben epey hızlı bir şekilde uyum sağladım. Tabi aile, dostlar Türkiye’de kalmıştı. Fakat okul için bir amacım vardı, zamanımı ona harcıyordum.

Tansu Sarıtaylı- Peki Hikmet bey siz enternasyonal bir kişisiniz çünkü Amerika’yı da biliyorsunuz Japonya’yı da. Hatta Çin’i de biliyorsunuz. Mesleğiniz sayesinde dünyayı dolaşmış, önemli şirketlerde bulunmuşsunuz. Bir gün Türkiye’ye dönüp orada yaşamayı düşünür müsünüz?

Hikmet Sarı- Bugünkü şartlarda Türkiye’ye dönüp yaşamayı düşünmedim. Türkiye’yi seviyorum ev ailemi, dostlarımı görmeyi gidiyorum. Türkiye’yi sık sık ziyaret ediyoruz ama yaşamak için pek düşünmedim açıkçası. Çünkü enternasyonal bir kişi oldum, hayatımın büyük kısmı yolda geçiyor, özlem var ama yerleşmeyi düşünmedim.

Tansu Sarıtaylı- Türkiye’de çalışmayı düşündünüz mü?

Hikmet Sarı- Fransa’ya ilk geldiğim yıllarda amacım Türkiye’de çalışmaktı. Fakat o yıllarda birçok kişi geri dönmüyordu. 1990’lı yıllardan itibaren Türkiye’ye çok sık sık gitmeye başladım, akademi çevresinden arkadaşlarım oldu. İstanbul Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Koç Üniversitesi bunlardan bazıları. Bugün oralardan çok arkadaşım var. Türkiye’ye katkım olsun diye epey bir şeyler ediyorum.  Mesela bu bizim dalda en önemli araştırma dalı telekomünikasyon araştırma konulu en önemli konferansı 2004 yılında ilk kez ben getirdim Fransa’ya. Fransız olarak 2006 yılında da İstanbul’a aldım aynı konferansı. Hatta 2010 ve 2014 yıllarında farklı başka konferansları daha aldım. Yani bunlar oranın akademik çevresi için ve endüstri için çok önemli. Dünyanın 65-70 ülkesinden bilim insanları ve akademisyenler geliyor. Doktora yapan öğrenciler de var. Ben de çok gurur duyuyorum. Bu işleri seve seve yapıyorum. Ülkeme bu şekilde hizmet edebildiğim için de mutluyum.

Tansu Sarıtaylı- Peki çocukların durumu nedir? Çocuklar bir gün Türkiye’ye yerleşmeyi düşünürler mi?

Hikmet Sarı- Sanmıyorum. Şöyle anlatayım: Birçok işçinin ailesindeki kişiler başka bir Türkler evleniyor, evde Türkçe konuşuluyor. Benim durumum öyle olmadı, ben biraz koptum. Daha doğrusu mezun olur olmaz tesadüfen İskoç bir bayanla tanıştım, ondan sonra evlendik, Paris’e yerleştik. Evde, Fransızca ve İngilizce konuşuldu, çocuklar da bu şekilde büyüdü. Yani iki dili de konuşuyorlar ancak Türkçeyi çok az biliyorlar. Yani bu durumda Türkiye’ye gidip yerleşeceklerini sanmıyorum.

Kuzenler de var onlar da İngilizce konuşuyor. Eskiden İngilizce konuşabilen pek yoktu. Şimdi internetin, sosyal medyanın da etkisiyle insanlar sık sık haberleşiyor, çevreyi biliyorlar. Ama yaşamak için değil.

Tansu Sarıtaylı- Peki Fransa’ya geldiğiniz için memnun musunuz?

Hikmet Sarı- Çok memnunum. Hayat zaten tesadüflerle dolu. Bugün geriye baktığım zaman şanslıyım diyebilirim. Türkiye’de kalsaydım ne olurdum? Orada bir üniversiteye gidip diploma alacaktım, orada yaşamaya devam edecektim. Fakat burası bana çok olanak sağladı. Uluslararası şirketlerde çalıştım. Philips’te, Honda’da, Alcatel Fransa’da, Juniper Networks diye bir Amerikan şirketinde çalıştım. Devamlı toplantılara, konferanslara gidiyordum. Asya’da, Avrupa’da, Amerika’da konferanslarda yerim vardı. Bilim hayatına atıldığım için bunlar olabildi. Dolayısıyla Fransa’da yaşadığım için hiçbir pişmanlığım yok.

Tansu Sarıtaylı- Peki Hikmet bey bana ayırdığınız zaman için çok teşekkür ederim. Benim sormayı unuttuğum veya sizin eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Hikmet Sarı- Zor bir soru. Fransa’ya gelişimden ve meslek hayatımdan şunu söyleyeyim bari: 53 sene önce Fransa’ya geldim. 2016 yılında Fransa’dan emekli oldum. Şimdi yaş 71 oldu, iki gün önce kutladık. Zaman su gibi geçiyor. Şimdi emekliyim ama ne yapayım diye düşünüyorum, yani böyle oturamam, konferanslara gitmeye devam ediyorum. Çin’de bir üniversite ile çalışıyorum. Çin üniversitesi 2017 yılında bir nevi beni kaptı. Ben de fırsat bu fırsat ben emekliyim, kendimi fazla zorlamak istemeden çalışmak istiyorum dedim. İstediğinizi yapın dediler. Sizin isminiz bizim üniversitede olacak, sizi profesör olarak göstereceğiz ama ders verme zorunluluğu yok. İstediğiniz konularda araştırma yaparsınız, istediğiniz zaman Fransa’ya gidip gelirsiniz dediler. Yani böyle hoş bir emeklilik geçiriyorum. Şimdiki eşim Kolombiya asıllı. Birlikte sık sık tatile gidiyoruz. Bu şekilde günlerim geçiyor.

Tansu Sarıtaylı- Hikmet Bey bana zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.

Hikmet Sarı- Bana bu fırsatı tanımış olduğunuz için ben teşekkür ederim.

Kategori Tag

Yorumunuzu Ekleyin

E-mail adresiniz yayınlanmayacak.

+ 66 = 70